Mars neden kırmızıdır?

Uranüs ve Neptün hariç bütün gezegenleri, teleskop yardımı olmadan görebiliriz. Çıplak gözle gece gökyüzüne baktığımızda, sabit bir şekilde parlayan beş ışık görürüz. Yıldızlardan farklı olarak göz atar gibi yanıp sönmeyen bu gök cisimleri gezegenlerdir.

Gözümüzle fark edebileceğimiz bir ilginç özellik daha vardır: Gezegenlerden birinin rengi, bariz şekilde diğerlerinden farklıdır. Bu gezegen, kırmızımsı rengi ile insanoğlunun merakını en çok cezbetmiş gök cisimlerinden biri olan Mars’tır. Mısırlılar ona “kırmızı olan” anlamına gelen “Desher” adını uygun görmüştür. Romalılara ise kırmızı, kanı çağrıştırmış olmalı ki Romalılar onu “Savaş Tanrısı Mars” adı ile anmışlardır.

Artık insanoğlu Mars’a araçlar indirip, yüzeyinde uzaktan kumandalı araçlar yürütebilme teknolojisine ulaştı. Kuşkusuz kırmızı görünümün altında yatan gizemi de aydınlattı. Ancak her aydınlatılan gizem, yepyeni gizemleri fark etmemizi sağlıyor. Bu yazıda, Mars’ın kırmızı görünümüne neyin neden olduğunu ve bu keşfin karşımıza çıkardığı yeni soruları bulabilirsiniz.

Pas

Bildiğiniz gibi metaller havaya ya da suya maruz kaldıklarında oksitlenerek, yüzeylerinde bir tabaka oluşturur. Bu sürece korozyon denir. Oksitlenen metal, demir olduğunda oluşan demir oksit tabakasına ise pas denir. Bu gerçeği bilmeyen yoktur zira hepimiz paslanan bıçaklar, çiviler vb. görmüşüzdür. Paslanan metallerin kırmızımsı bir görünüme kavuştuklarını da biliriz. Mars’ın kırmızı görünme nedeni de pastır.

Mars’ın yüzeyi regolit adı verilen bir yüzey materyali ile kaplıdır. Regolit ise bol miktarda demir oksit içerir. Mars’taki şiddetli toz fırtınaları, bu kırmızı tozu atmosfere taşıyarak, gezegenin kırmızı gezegen adı ile anılmasına yol açar.

Mars’ın rengine pasın neden olduğunu fark eder etmez insanoğlu, aydınlatılması gereken iki yeni soruyla karşı karşıya kalmıştır: Gezegene demirin hatta daha da önemlisi paslanmanın meydana gelmesi için gerekli olan oksijenin nereden geldiği!

Bildiğiniz gibi güneş sistemimiz, ölü bir yıldızın kalıntılarından oluşmuştur. Yıldızlar, çekirdeklerindeki maddenin çekim gücüne direnecek kadar enerji üretmedikleri zaman ölürler. Yıldızlar, çekirdeklerindeki hidrojen atomlarının nükleer füzyonu ile ortaya çıkan ısı sebebi ile helyum atomları oluştururlar. Demir sentezlenene kadar bütün hidrojen atomları kaynaşarak helyum atomlarını, onlar da kaynaşarak karbon atomlarını oluştururlar. Ancak demire gelindiğinde demir, daha fazla kaynaşmayı reddeder.

Güneş sistemimizin ortaya çıkmasına neden olan yıldız ölümü ile başlayan süreci özetleyerek demirin nereden geldiğini daha kolay bir şekilde anlatabiliriz: Yıldız, kütle çekimine direnecek enerjiyi üretmeyecek hale geldiğinde sıkışmış, bir başka deyişle kendi kütlesi tarafından ezilmiştir. Bu ezilme sonucunda patlamış ve kendisini oluşturan bütün madde etrafa saçılmıştır. Ölen yıldızın parçaları, yeniden bir araya gelerek Güneş’i ve gezegenleri oluşturmuştur. Karasal gezegenler olan ilk dört gezegenin çekirdeğinde demir vardır. Dünya, demiri sıkıştırıp erimiş halde genç çekirdeğine yerleştirebilecek kadar büyüktür. Mars ise Güneş Sistemi’nin ikinci büyük gezegeni olduğundan bunu yapamadı. Mars’ın çekirdeği de demir içerir ancak bilim insanları Mars’ın çekim gücünün yerçekiminden bir hayli zayıf olmasına bakarak, bunu üst katmanlarda da bol miktarda demir olmasına bağlamıştır.

Peki ya oksijen?

Ne yazık ki oksijenin kökeni halen bir spekülasyon meselesidir. Bir teoriye göre bir zamanlar Mars’ta şiddetli yağmur fırtınaları meydana gelmiştir. Yüzeydeki demir ıslanmış ve su moleküllerinden serbest kalan oksijen molekülleri demirin oksitlenmesine neden olmuştur.

Bir başka teori ise oksijenin güneş ışığının bir sonucu olarak ortaya çıktığını iddia eder. Bu teoriye göre oksijen de tıpkı karbon dioksit gibi milyarlarca yıl boyunca oksijen içeren moleküllerin kırılması sonucunda meydana gelmiştir.

Her iki teori de oksijen üretiminin uzun bir süreç sonucunda ortaya çıktığını iddia etmektedir. Bu da gezegenin yaşamına kırmızı olarak başlamadığı sonradan kırmızı bir görünüme kavuştuğu öngörüsüne dayanır. Sonuç olarak insanoğlu, henüz oksijen ile ilgili sağlam bir açıklama bulunamamıştır.

Kaynaklar:

Benzer Kanıtlar