Yüzyıllardır duyguların ne olduğu ve hangi amaca hizmet ettikleriyle ilgili sorular, insanoğlunu meşgul etmiştir. Duyguların nasıl ve niçin ortaya çıktığı, nelere yol açtığı konusunda birçok araştırma yapılmış ve birçok teori geliştirilmiştir. Bu teorilerin erken örneklerinden biri olan James-Lange teorisi, duyguların nasıl oluştuğu ile ilgili kulağa biraz tuhaf gelen ancak öte yandan geniş çevrelerce kabul görmüş bir teori olmuştur.

James-Lange teorisi, duyguların vücudumuzda fizyolojik değişimlere yol açtığını reddeder. Teoriye göre vücudumuzda bir takım fizyolojik değişiklikler olur ve bu değişimlerin yan ürünü olarak duygular ortaya çıkar.

Psikolojik ve fizyolojik araştırmaların sonucunda elde edilen yeni bulgular, teorinin eleştirilmesine ve değiştirilmesine yol açmıştır. Günümüzde Cannon-Bard ve Schacter-Singer teorileri daha fazla destekçi bulmaktadır. Bu yazımızda, “James-Lange Teorisi”ni ana hatları ile özetleyerek, teorinin öğrenilmeye değer olmasını sağlayan detaylar üzerinde duracağız.

Teorinin Tarihi

Amerikalı psikolog William James (1884) ve Danimarkalı fizyolog Carl Lange (1887), birbirlerinden bağımsız olarak, aynı teoriyi geliştirmişlerdir. Bu nedenle ardından gelen araştırmacıları teorinin “James-Lange Teorisi” adı ile anılmasına karar vermiştir.

Amerikan psikolojisinin babası olarak kabul edilen William James.

Teorinin Sırrı

James ve Lange, duyularımızla elde ettiğimiz verilerin beyin tarafından çözümlendiğini ancak bunun öncesinde gelişen bilinçsiz bir süreç sonucunda, vücudumuzda bir takım fizyolojik tepkilerin ortaya çıktığını (kalp atış hızının artması, gözbebeklerinin büyümesi vb.) ve beynimizin bu tepkilere bakarak duyguları oluşturduğunu öne sürerler. Teoriye göre; “Neden heyecanlı hissediyorum?” sorusunun yanıtı “Hızlı nefes alıp verdiğim ve kalbim normalden daha hızlı kan pompaladığı için”dir.

Carl Georg Lange, ünlü Danimarkalı fizyolog.

Daha derin bakış

James-Lange teorisi, duyguların sebebi, etkisi ve tezahürleri bakımından geleneksel görüşün karşıtıdır. Teoriye göre insanın bir duyguyu hissetmesi için önce vücudunda birtakım fizyolojik değişimlerin olması gerekir. Bedensel tepki ortaya çıkmadan insan duyguyu hissedemez. Kalp atış hızı, kas gerginliği, ağız kuruluğu, terleme vb. birçok fizyolojik değişimlere neden olabilecek çeşitli değişimler yaşarız. Bu değişimler, otonom sinir sistemimiz tarafından kontrol edilir. İşte James-Lange teorisine göre bu fizyolojik değişimlerin yan ürünü duygulardır.

Teoriye göre; çevreden alınan uyarıcılar, beyin korteksi tarafından alınır ve tanımlanır. Ardından iç organlarımız ve iskelet kaslarımız; otonom ve somatik sinir sistemlerini tetikler. Sonuç olarak sinir sistemi beyni uyarır ve beyin duygu deneyiminin çözümlenmesini yapar.

Buna benzer bir an yaşadınız mı?

Aslında hemen hepimiz, James-Lange teorisinin tarifine uygun deneyimler yaşarız. Mesela diyelim ki sevgilinizle rahat bir koltukta oturuyor ve tatlı tatlı sohbet ediyorsunuz. Fakat sevgiliniz söylediğiniz bir şeyi yanlış anladı ve sinirlendi. Hatta diyelim ki öfke ile doldu. Siz yanlış anlaşılma olduğunu fark ettiğiniz için durumu açıkladınız, yanlış anlaşılmaya mahal verdiğiniz için özür de dilediniz. Sevgiliniz yatıştı, özrü kabul etti. Tam artık her şey yoluna  girdi derken sevgiliniz çok uzun bir zaman önce aranızda yaşanmış olan olumsuz bir durumdan söz açarak, yeni bir tartışma başlattı. İşte bu an, tam olarak bir James-Lange anıdır.

Sevgiliniz bilişsel olarak durumu anlayıp, özrünüzü de kabul etmiştir ancak sempatik sinir sistemi uyandırılmış ve ajite edilmiş durumdadır. Yani yaşanan deneyim bir James-Lange fenomendir.

Bununla birlikte bedenin fizyolojik tepkilerinin süreleri de cinsiyetler arasında farklılık gösterir. Kadınların normale dönme süresi erkeklerden daha uzundur. Kadınların tartışmaları erkeklerden daha fazla uzatma eğilimi içinde oldukları (eski defterleri açma eğilimi vb.) iddiası belki de bu fenomenden kaynaklanmaktadır.

James-Lange Teorisi’ni test etmek için tasarlanan klinik bir deneyde, depresyon teşhisi konmuş bir hasta, mekanik bir biyomedikal cihazla gülmeye zorlanır. Hastaya yüz kaslarına gülme görüntüsü oluşturacak şekilde kasılmasını sağlayacak bir şekilde uyarılacağı bildirilir. 30 dakika boyunca kaslar tekrar tekrar uyarılır. Deney sonunda denekler kendilerini daha iyi hissettiklerini bildirişlerdir. Yani yapay olarak gerçekleşmiş olmasına karşın gülümseme refleksi, etkili olmuş denekler kendilerini eskisinden daha iyi hissetmiştir.

Eleştiriler

Harvard Tıp Fakültesi’nden Profesör Walter Cannon, James-Lange teorisinin ilk eleştirmenlerinden biri olmuştur. James-Lange teorisinin “korktuğumuz için kalbimiz hızlı atmıyor, kalbimiz hızlı attığı için korkuyoruz”, şeklindeki açıklamasını, kalp atış hızının artmasının sadece korku nedeni ile ortaya çıkan bir tepki olmadığını hatırlatarak karşı çıkar. Çünkü tıpkı korktuğumuzda olduğu gibi koştuğumuzda ve sevindiğimizde de kalbimiz hızlanır. Yani Conan’a göre James-Lange teorisinin doğru olması için her duygu için farklı bir fizyolojik tepki olması gerekir. Duyguları birbirinden ayırmamızı sağlayacak farklı fiziksel tepkiler olmadığına göre James-Lange teorisi doğru olamaz.

Hatta Cannon bir kedi üzerinde yaptığı deneyde, kedinin sempatik sinir sistemini cerrahi müdahale ile ortadan kaldırmış buna rağmen kedinin korkma, öfkelenme ve haz duyma tepkilerinin ortadan kalkmadığını göstererek tezini desteklemiştir.

Kaynaklar:

Benzer Kanıtlar