Sosyal bir tür olduğumuzdan yaşamımızın en önemli unsurlarından biri ilişkilerimizdir. İlişkilere başlama şeklimiz, ilişkilerden beklentilerimiz, ilişkide olduğumuz kişilere ne kadar yakın hissettiğimiz hatta ilişkileri nasıl sonlandırdığımıza kadar pek çok unsur, bağlanma stilimizle yakından ilişkilidir.

Çocuklar gelişim süreçleri boyunca ebeveynleri, arkadaşları ve kardeşleri ile tıpkı yetişkinlerde de görülen bağlanma stilleriyle ile ilişki kurarlar. Yetişkinlik dönemi boyunca hepimiz bu bağlanma stillerinden birkaçını hatta genellikle tamamını deneyimleriz.

Bağlanma teorisi; yakın ilişkileri anlamlandırmak amacı ile geliştirilen teorilerden biridir. Teorinin özünde; insanların güven, huzur, sevgi gibi ihtiyaçlarını başkalarından sağlaması yatar. Teoriye göre, çocukluk dönemi ilişkileri, yetişkinlik dönemindeki ilişkilerden beklentimizi belirler. Beklentilerimiz seçimlerimizi etkilediğinden yetişkinlik çağlarında kurduğumuz ilişkiler aslında çocuklukta ebeveynlerimizle kurduğumuz ilişkilere benzer deneyimler yaşamamıza neden olur.

Sonuç olarak; ilişkileri nasıl gördüğümüz, ilişkilerin bireysel yaşamımızdaki yeri, ilişkilerde kendimize duyduğumuz güven, karşımızdaki kişiye hissettiğimiz bağlılık ve ilişkiyle ilgili endişelerin toplamı bağlanma stilimizi belirler.

Bağlanma stilleri aslında sayısız gri tonu olan geniş bir yelpazedir. Üstelik insanların hiçbiri bir kategoriye mükemmelen uymaz ancak konuyu daha net ortaya koyabilmek için gri tonlar görmezden gelinip, dört temel bağlanma stili belirlenmiştir:

  1. Güvenli
  2. Kaygılı-kararsız
  3. Dışlayıcı kaçınmacı
  4. Korkak kaçınmacı

Tablonun altında kalan iki alan yani “dışlayıcı (kibirli) kaçınmacılar” ve “korkak (endişeli) kaçınmacılar” gündelik dilde bağlanma korkusundan muzdarip bireyler olarak tanımlanırlar. Grafikte de açıkça görüldüğü gibi en büyük zorluğu, korkak kaçınmacılar yaşar. Bu gruptaki kişilerle hem arkadaşlık hem de romantik ilişki kurmak ve yürütmek çok zordur.

Bundan sonraki bölümde, bağlanma korkumuzun olup olmadığını anlamak için önce sorunun basit tanımına, ardından da semptomlarına yer verilmiştir.

Bağlanma Korkusu Nedir?

Bağlanma korkusu yaşayan insanların temel sorunu güvensizliktir. Bu bireyler aşkı arar, başkalarının onayına ihtiyaç duyar ancak öte yandan sevgiyi hak etmediklerine inanırlar. Düşük özgüven, yakınlaşma korkusuna yol açar. Çünkü yakınlaşmak demek ihanete uğrama ihtimalini ve incinme riskini göze almak demektir. İçinde derin çelişkiler barındıran bu durum, iki farklı stilde tezahür edebilir.

Korkak kaçınmacılar, “normal” ilişkiler kurmak için mücadele ederken asıl mücadeleyi içlerindeki korku ve güvensizlikle verirler. Bu bağlanma stili, genellikle çocukluk yıllarında yaşanmış travmalar ile ilişkilendirilir. Çocukluk çağında tehditleri farkına varma düzeyinin yükselmesiyle görünür hale gelen duygusal yakınlığın neden olduğu zorluklar, yetişkinlik döneminde bağlanma sorununa yol açabilir.

Ne yazık ki bu bağlanma sorunu yaşayan bireylerin sağlıklı ve uzun vadeli ilişkileri sürdürmesi çok zordur. Çünkü içindeki çelişkili yönlerin çatışması ile mücadele eden bir bireyin karşısındaki kişiye yakınlaşması kolay olmaz hatta bazen mümkün de olmaz. Bu dertten muzdarip biriyle yakınlaşmaya çalışan kişiler, bu insanları genellikle gizemli, ketum, çekimser ve ilgisiz olarak tarif ederler.

Neyse ki pek çok uzman, birtakım çalışmalarla bireyin bağlanma stilinin değiştirilebileceğini öne sürmektedir. Kendini değerlendirme ve değiştirme kuşkusuz zor hatta acı verici bir süreç olmakla birlikte nihayetinde yaşamı daha huzurlu ve daha tatmin edici kılacağından günümüzde pek çok birey bu çabayı göstermekten kaçınmıyor.

Değiştirmek için ilk adım tespit olduğundan bu aşamada, bağlanma korkusunun varlığına işaret edebilecek semptomları özetleyeceğiz.

Bağlanma korkusundan muzdarip insanlarda görülmesi muhtemel işaretler şunlardır:

  • Gerçeğin farkında olsa da çatışmadan kaçınmak için kendi yolunda ilerleme eğilimi gösterme.
  • Terk edilme korkusunun sebep olduğu ebeveynlerine, arkadaşlarına ve partnerlerine öfke duyma.
  • Kendini koruma konusundaki aşırı motivasyonun yol açtığı dışlayıcı hatta kibirli tavırlar sergileme.
  • Kelimelerini dikkatle seçme.
  • Zor durumlarda ilişkide olacağı insanların nasıl davranacaklarını anlamak için sürekli olarak karşısındaki kişiyi test etme hatta bu testlerde suni zorluklar yaratarak ilişkilerini sabote etme. (Bu davranışları, sıklıkla yakınlaşma ihtimali olan insanların uzaklaşmasına yol açar.)
  • İlişki bağımlılığı ve partnerin onayına ihtiyaç duyma, (Partnerin onayına ihtiyaç duymanın temelinde özgüven düşüklüğü ya da ilişkide yetersiz olma korkusu yatar.)
  • Partneri daha fazla ilgi gösterir ya da daha yakın ilişki kurma girişiminde bulunursa kendini geri çekme. Daha soğuk ve mesafeli davranışlar sergileme.
  • İhanete uğrama korkularının yol açtığı şüpheci davranışlar sergileme.
  • Hızlı ruh hali değişimleri ve tepkisel davranışlar gösterme.
  • İlişkileri sonlandırmakta zorluk çekme.
  • Çeşitli şekillerde (örneğin dengesiz bir yatırım yapma, hiç gereği yokken büyük bir fedakarlıkta bulunma vb.) ilişkinin dengesini bozarak yeni çatışmalar yaratma.
  • Aldatılma korkusu sebebi ile ilişkinin enerjisine karşı aşırı duyarlı olma.

Not: Sınırda Kişilik Bozukluğundan ve Travma Sonrası Stres Bozukluğundan muzdarip kişilerde bağlanma sorunu sıklıkla görülür.

Sonuç

Bağlanma sorunu adı ile tanımlanmış bir sorunun olmadığı zamanlarda bu durum, karakteristik bir özelliğimiz, hatta kaderimiz olarak kabul edilebilirdi. Oysa şimdi, herkes olmasa da en azından bu yazıyı son satırına kadar okuyanlarımız, çözülebilecek sorunların yaşamlarımızı karartmasına izin vermeyecek kadar kendimizi anlamaya ve kendimizi yeniden oluşturmaya yatırım yapıyoruz.

Kaynaklar:

Benzer Kanıtlar