Herkes ve her durum için geçerli, kapsayıcı yargıların, kişiye özel ve spesifik durumları tanımlıyor gibi aktarılmasıyla, kişinin bilişsel yanılgıya düşmesine, Barnum(Forer) etkisi denir.

Beynimiz, mevcut durum ya da geçmiş ile ilgili verilen bilgilerin doğruluk oranına bakarak, gelecek ile ilgili bilgilerin, doğru olma olasılığını hesaplar. Verilen bilgiler kapsayıcı ve seçenekler barından cinsten olunca, hiçbir şey bilmeseniz de yargılarınızın %85 oranında, doğru olacağı, deneysel olarak ispatlanmıştır.

Amerikalı psikolog Bertham Forer, 1948 yılında gerçekleştirdiği çalışma ile astrolojinin, her türlü falcılığın, bazı kişilik testlerinin ve grafoloji, frenoloji, kuantoloji gibi sözde bilimlerin, algımızı nasıl yanlış yönlendirdiğini ortaya koymuştur.

Forer’ın deneyi: Öğrencilere birer kişilik analiz metni verilir ve onlardan metni okuyarak, analizin kendilerine uygunluğu konusunda bir değerlendirmede bulunmaları, bunu da 0 ile 5 skalasında puanlamaları istenir. (0 hiç uymuyor, 5 çok uyuyor şeklinde) Deneye katılan öğrenciler, kendilerine verilen kişilik analizinin, gerçekten kendilerine özel hazırlandığını düşünerek, sahte analizi %85 oranında doğru bulmuşlardır. Oysa sahte kişilik analizi, Forer tarafından gazetelerde yayınlanmış, yıldız fallarından derlenmiş bir metindir. Öğrencilerin kişilik analizinin uygunluğuna, verdikleri puanların ortalaması, 4,2′ dir.  Deney, defalarca tekrarlanır ancak sonuç değişmez.

Forer’in bu çalışmasıyla, çok genel, hemen hemen herkese uyabilecek ifadelerin, biraz övücü bir tonda, kişiye özgü bir durummuş gibi söylenmesinin, insanların eleştirel düşünce kabiliyetini körelttiği ve söylenenlere inanma eğilimini güçlendirdiği gözlenmiştir.

Olumlu düşünce ve biriciklik yanılsaması olarak da tanımlanan bu durum, astroloji, grafoloji ve bunun gibi pek çok alana gösterilen yoğun ilginin temelinde yatan en güçlü mekanizmalardan biridir.

Forer etkisinin varlığının bir başka güçlü kanıtı ise Forer’in bütün öğrencilere aynı kişilik analizini vermesidir. Deneye katılan yüzlerce öğrencinin, aynı ya da çok benzer karakter özelliklerine sahip olmaları imkansız olduğuna göre, geriye kalan kalan tek seçenek, metnin tüm katılımcıların karakter özelliklerini kapsayıcı nitelikte olmasıdır.

Geleceğin belirsiz olmasının yarattığı huzursuzluk, örselenmiş öz güvenin yol açtığı kaygılar ve günlük hayatın sıkıntılarıyla birleşip üzerimize çullandığında, değerli ve biricik olduğumuza vurgu yapan, umut dolu haberleri çok azımız reddedebilir. Bu tür metinler, beynimizin düşünme sistemlerinden, daha otomatik, daha hızlı, daha tatmin edici olanları harekete geçirmektedir. Bilimsel, eleştirel düşünme sistemine kıyasla, bu ilk sistemin daha fazla kabul görmesi hiç şaşırtıcı değildir.

Sık kullanılan “Fala inanma, falsız kalma!” deyimi ile de ifade edildiği gibi, çoğu kişi falların hayatımıza olumsuz bir etki yapmayacağına, bilakis moral ve motivasyonu yükselttiği için olumlu etkilerinin olacağını düşünmektedir. Ancak bugün yapılan bilimsel çalışmalar, düşünme sistemlerinin, egzersizlerle geliştirilebildiğini, buna karşılık bilişsel yanılgılara teslim olmuş düşünme sistemlerini kullanmanın geriletici etkisi olduğu kanıtlanmıştır.

Sonuç olarak; eğer düşünme sistemimiz fala inanmamanız gerektiğini söylüyorsa, falsız kalmalıyız. Çünkü ancak bu sayede, bilişsel yanılgıları farkına varabilir, daha objektif, daha eleştirel ve daha ön yargısız bir tutum benimseyebilir, yani düşünme sistemimizi daha yetkin kılabiliriz.

Kaynaklar:

Benzer Kanıtlar