Siyaset bilimci Eric Oliver ve Thomas Wood, komplo teorisini “Kötü niyetli gizli güçler tarafından gerçekleştirilen entrikalar” olarak tanımlar. Konu ile ilgili henüz yapılan bir araştırma, Amerikalıların %50’sinin yılda en az bir komplo teorisine inandığını ortaya koymuştur. Bu makalede komplo teorilerinin cazibesinin kaynağı ve bunlara inanma eğilimimizin ardındaki dinamikler üzerinde durulmuştur.

Bütün Komplo Teorileri Yalan mıdır?

Kuşkusuz bütün komplo teorilerinin gerçek olmadığını söylemek mümkün değildir. Entrika kurma, insanlık tarihi kadar eski bir kavramdır. Bazı insanlar gizli çıkarları için entrikalara başvurabilirler. Bu konudaki önemli nokta, iddiaları destekleyen delillerin var olup olmadığı ya da delil diye sunulan argümanların, gerçekten delil olup olmadıklarıdır.

Birkaç örnek;

“Dünya aslında yuvarlak değildir.”, “Paul McCartney aslında 1996 yılında öldü ve yerine başka biri geçti.”, “Aşılar otizme neden olur.”, “İnsan aslında Ay’a gitmedi, bildiğimiz görüntüler stüdyoda çekildi.” gibi birbirinden ilginç bazıları komik denecek kadar saçma, bazıları daha tutarlı ve hatta belki de bazıları tamamen doğru binlerce komplo teorisi vardır.

Komplo Teorilerinin Karakteristik Özellikleri

  • Somut deliller sunmak yerine, olaylar arasındaki mantıklı gördükleri ilişkileri delil olarak kabul ederler.
  • Birçok olay arasından sadece teorisini destekleyenleri seçerek bunları delil olarak sunarlar. Desteklemeyen bilgileri göz ardı ederler.
  • Teori genellikle gerçekleşme ihtimali yüksek sıradan bir olayla başlar, gerçekleşme ihtimali düşük büyük iddialara vararak tamamlanır.
  • Teori genellikle gerçek bilgi ile başlar, sahte bir bilgi ile devam eder. Bu sayede iddianın tamamına duyulan güven artar.
  • Kamuoyunca olumsuz bir izlenime sahip olan kişi, kurum ve organizasyonlar komplo teorilerinin aktörleri arasında sıklıkla boy gösterirler.
  • Genellikle şu varsayımlara dayanır: Olayların dış görünüşleri sahtedir. Tarihi gizli güçler yönlendirir. Hiçbir şey tesadüf değildir. Teorinin ana aktörleri çok güçlüdür.

En küçük somut bir delil ile desteklenmemesine rağmen komplo teorilerinin destekçi bulması, aktarılması ve kolay kolay unutulmamasını sağlayan neden nedir?

Belirsizlikten kaçma eğilimi & Heuristikler & Örüntülere (patern) olan düşkünlüğümüz

  • İnsan doğasının belirsizlikten rahatsızlık duyma, kontrolü kaybetme duygusundan kaçınma eğilimi komplo teorilerinin ortaya çıkmasının ve taraftar bulmasının en önemli dinamiğidir. Komplo teorileri belirsizlikten kurtulmamızı ve kontrolü yeniden ele geçirme duygusu yaşamamızı sağlar. Belirsizliği gidermenin yol açtığı memnuniyet duygusu tıpkı bir bilmecenin ya da yapbozun tamamlanmasında duyduğumuz tatmin duygusuna yol açar. Üstelik tamamladığımız yapboz ne kadar büyük olursa tatmin duygusu da o ölçüde büyük olur.

  • Zihnimizin doğal çalışma mekanizması, olaylar arasında ilişkiler aramak ve mümkün olan en kestirme yolları bulmaktır. Ancak bu doğal mekanizma bazen çıkmaz sokaklara girer ve aslında alakasız olaylar arasında ilişkiler olduğu yanılgısına kapılırız. Buna heuristik denir. Heuristikler düşünme metodumuzun neden olduğu bir hata olup, hemen hemen herkeste görülür. Belirsizliklerin arttığı durumlarda heuristikler çoğalır. Özellikle hızlıca belirsizlikten kurtulmak istiyorsak ya da bir sorun karşısında hemen karar vermemiz gerekiyorsa sahneye heuristikler çıkar.

Sosyal psikolog Adam Galinsky, kontrolü kaybetme duygusunun tehdit algısına yol açmasına işaret ederek, bu tehditten en hızlı kurtulma yolunun komplo teorisi üretmek (ya da bir komplo teorisine inanmak) olduğunu söyler. Komplo teorisi bize yeni ve sınırları belli bir perspektif sunarak stresi, huzursuzluğu giderir ve bu sayede güvende hissettirir. Belirsizlik ve sık heuristik kullanımı arasındaki ilişkiyi araştıran pek çok deney yapılmıştır.

Deneyde belirsizlik yani kendini güvende hissetmeme durumunda heuristiklerin arttığı gözlenmiştir. Bu bulgular, insanlığı dehşete sürükleyen büyük felaketler karşısında çıkan çok sayıdaki komplo teorisini açıklar. 11 Eylül Saldırısı ardından üretilen ve bazıları birbiri ile çelişen çok sayıda komplo teorisinin ortaya çıkması gibi.

Belirsizlik ve güvende hissetmeme yani kaygı beynimizin ilkel bölümü olan amigdala ile ilişkilidir. Aslında amigdala kötü deneyimlerin tekrarlanmaması için bu deneyimleri analiz etmek üzere gelişmiştir. Ancak ironik bir şekilde çoğunlukla acıya neden olur. Komplo teorisyenleri genellikle aşırı analiz yapmaları ve endişe gibi olumsuz duyguları ile tanınırlar. Komplo teorilerini paronoid kişilik özelliği gösterenlerin ve eğitim seviyesi düşük insanların daha cazip buldukları yönünde bir iddia vardır ancak bunun tamamen doğru olduğu söylenemez.

Galinksy tarafından gerçekleştirilen deney bir başka önemli bulguya daha ulaşmıştır.  Galinsky, komplo teorilerinin batıl inançlara ve dini kehanetlere inanmak gibi örüntüler bulma eğiliminden doğduğunu keşfetmiştir.

Komplo Teorilerine inanmamıza neden olan, ön yargılar & algı yanılmaları & mantık hataları(safsatalar)

  • Teyit ön yargısı-Kişinin, kendisine ait görüş, inanç ve/veya fikirlerini doğrulayan bilgileri, değerli, doğru ve anlamlı bulup, karşıt görüşü destekleyen bilgileri yanlış, saçma veya değersiz bulma eğilimi içerisinde olmasına, teyit ön yargısı denir. Aslında teyit ön yargısı, evrimsel bir amaca hizmet eder. Teyit ön yargısı sayesinde psikolojik mutluluğumuza zarar verecek şeylerden kurtuluruz. Bu bilinçsiz ön yargı, duygusal bir tatmine yol açar. Komplo teorilerine inanmak, kendimizi “aydınlanmış”, “gerçekten neler olduğunu bilen” ve hatta “kolay kolay kül yutmaz” özel bir gruba ait olma duygusu sağlar. İşte tüm bu nedenlerle komplo teorisine inanma eğilimimiz bilinçsizce devreye giren teyit ön yargısı ile birleşerek, normalde inanmayacağımız, kuşku duyacağımız bazı iddialara inanmamıza ve hatta o iddiaları benimsememize yol açar.
  • Çoğunluk inanıyorsa doğrudur yanılgısı!
  • Bir bilen safsatası! (Örneğin başkan/doktor vb. söylediyse doğrudur vb.)
  • Karşıt açıklama yoksa doğrudur yanılgısı!
  • Tek bir güçlü argüman yerine küçük küçük birçok argüman şeklinde sunulmasının inandırıcılığı artırması!
  • Mevcut değerlerimiz ve ön yargılarımızla uyuşuyorsa inanmaya daha meyilli hale gelmemiz.

Kaynaklar:

Benzer Kanıtlar