Çok satan kitapların yazarı, California Üniversitesi’nden moleküler biyoloji Profesörü William R. Clark, korkuların genetik ve çevresel faktörlerden nasıl etkilendiği konusunda birçok çalışma yapmış. Ona  göre, basit korkulardan, spesifik fobilere kadar tüm korkular, memelilerin evrim sürecinde geliştirdiği biyolojik adaptasyonun bir sonucudur. Korku, beynin özel bir bölümünde dile gelmemiş anıların kayıtlarının duygu olarak tutulmasıdır. Tehlikenin algılanması ile harekete geçen, neredeyse içgüdüsel bir reaksiyondur. Derecesi kişiden kişiye değişir. Tehlikelerden korunmak amacı ile evrimsel olarak geliştirilmiş olan bu özelliğin derecesi çok yükseldiğinde yaşam zorlaşır.

Korkular yaşamı nasıl zorlaştırır?

Her dört Amerikalı’dan biri yaşamı boyunca en az bir defa gerginlik, panik bozukluk, fobi kaynaklı travmalar yaşıyor. Travmalar, zihinsel ıstırap yanı sıra  fiziksel acılara sebep oluyor.

Korkular genetik miras mı yoksa yaşadığımız deneyimlerin sonucu mu oluşur?

Konu ile ilgili olarak bir deney yapılmış: Rastlantısal olarak seçilen bir grup fare, iyi aydınlatılmış ve saklanacak hiçbir yer olmayan bir kutuya yerleştirilerek davranışları gözlenmiş. Bazı farelerin bir duvar kenarına sinerek, hareketsiz kaldıkları, tekrar tekrar dışkıladıkları gözlenirken, bazı farelerin endişe duygusundan uzak, etrafı koklayarak dolaşma davranışları gösterdikleri gözlenmiştir.

Yüksek düzeyde endişe davranışı gösteren farelerin biri biri ile çiftleştirildiği on nesil kadar sonra doğan yavruların, endişe düzeyini ölçecek birçok test yapılmıştır. Yapılan testler, endişe düzeyi yüksek farelerin torunlarının da endişe düzeyi yüksek olduğunu ortaya koymuştur. Ancak halen endişe davranışlarının genlerle mi yoksa öğrenilerek mi edinildiği belirsiz olduğundan, bir sonraki kuşakta doğan yavrular doğdukları gruptan alınarak, endişe düzeyi düşük davranışlar sergileyen fare grubuna dahil edilmiştir. Sonuç; cesur(endişe düzeyi düşük) toplulukta büyüyen korkak(endişe düzeyi yüksek) farelerin torunları, tıpkı genetik anne babaları gibi korkak (endişe düzeyi yüksek) davranışlar sergilemişlerdir. Böylece laboratuvar farelerinde, spesifik olarak genlerin davranışlarla olan ilişkisi tespit edilmiştir.

Beynin hangi bölümü endişe ve korku düzeyinden sorumludur?

Endişe duygusunun derecesini beyindeki nörotransmiterler(sinir hücreleri arasındaki iletişimi sağlayan molekül) ve onların reseptörleri(algılayıcıları) belirler. Yapılan çalışmalar, genlerin nörotransmiterler ve reseptörlerle ilişkili olduğu ortaya koymuştur. Birçok gen, korku ile ilişkili olarak, beyindeki nörotransmiterleri ve onların reseptörlerini etkilemektedir.  Örneğin; eğer fare fonksiyonel sinir hücresi reseptörü yoksunluğu içerisindeyse, böylesi bir yoksunluğun söz konusu olmadığı fareye göre daha  fazla endişe davranışı sergilemektedir.

Konu ile ilgili olarak insanlar üzerinde de çalışmalar yapılmıştır. Evlat edinilmiş çocuklar, tek ve ayrı yumurta ikizleri üzerinde yapılan gözlemler, endişe eğiliminin genetik olduğu sonucuna varılmıştır. Bazı spesifik fobilerin (örneğin yılan fobisi, acı fofisi, yükseklik ve kapalı yer fobisi gibi) çevresel faktörlerle oluştuğunu biliyoruz ancak bu yeni bulgular, çevresel faktörlerden etkilenme düzeyi, genetik eğilimlerden kaynaklandığını ortaya koymuştur.

Sonuç

Atalarımız  tarafından aktarılan tek bir korku geni yoktur. Doğru olan, korku ve endişenin ortaya çıkmasında bir çok genin etkili olduğudur. Genler, nörotransmiterleri ve onların reseptörlerini birçok farklı şekilde kontrol ederler. Bu farklı formların belirli bir kombinasyonuna sahip olarak doğarız. Bu kombinasyon da çevresel faktörlerle etkileşime geçerek sahip olduğumuz endişe düzeyini belirler.

Özetle, endişe ve korku derecemiz genlerimizle doğrudan alakalıdır. Ancak çevresel faktörlerin de etkisi ile genlerimizde kodlu olan endişe düzeyini, daha üst seviyelerde yada daha düşük seviyelerde yaşamamıza neden olur.

Kaynaklar:

Benzer Kanıtlar