Kendinden şüphe duymak işinizi daha iyi yapmanıza neden olabilir. Ancak aynı zamanda utangaçlık gibi, baş edilmesi zor bir durum yaratabilir.

Agatha Christie buna güzel bir örnektir.  Nisan 1958’de, The Mouse Tablet oyunu 2.239 defa oynanarak, İngiliz tiyatrosunda en uzun süre oynanan oyun olmuştu. Yapımcısı, başarısını kutlamak için Savoy Hotel’de bir parti düzenledi.

Agatha Christie çok güzel yeşil şifon bir elbise giydi. Dirseklerine kadar uzanan eldivenleri ile çok şıktı. Partinin olduğu salona doğru ilerledi. Kapıdaki görevli Christie’yi tanımadı ve salona girmesine izin vermedi. Agatha Christie görevliye benim kim olduğumu bilmiyor musunuz diye sormadı, gidip lobideki koltuğa oturdu. Zamanın en yüksek satışını yapan kitapların yazarı olmasına rağmen, korkunç bir çekingenliğin pençesinde kıvranıyordu. Kendi ifadesi ile böyle bir durumla karşılaştığında adeta felç geçiriyordu.
Agatha Christie gibi başarılı biri, nasıl bu kadar güvensiz olabilir? Sosyal tarihçi Joe Moran, Shrinking Violets adlı yeni kitabında bu paradoksu tartışıyor. Utangaçlığı politik, edebi ve psikolojik açından değerlendiriyor. Utangaçlıktan mustarip olmayanlar bunun önemsiz bir şey olduğunu düşünebilir ama utangaç kişi için bu bir ölüm kalım meselesidir diyor. Aslında utangaç kişinin esas utandığı şey kendi utangaçlığıdır. Utangaç kişiler, hayatın tüm alanlarında utangaç olmayabilirler. Utangaçlığın en dayanılmaz zamanları, yapılması gerekenin net olmadığı durumlardır. Örneğin bir barda sohbet eden iki kişinin yanındasınız; sohbete katılmalı yoksa duymazdan mı gelmelisiniz? Ya da iş yerinde koridorda biri ile  karşılaştınız, selam verip konuşmalımısınız yoksa hafifçe tebessüm ederek yolunuza devam mı etmelisiniz? Bu gibi anlar, utangaçlar için adeta mayın tarlasıdır.

Bunun içe-dönük ve dışa-dönük kişilik yapısıyla da ilgisi yoktur. Dışa-dönük bir kişi aynı zamanda utangaç olabilir ya da bunun tam tersi ile sıklıkla karşılaşılır. Burada kritik nokta utangaçlığı yaşayan kişinin bunun kendisine has bir sorun gibi algılamasıdır. Zaten utangaç kişi en çok utangaç olmaktan utanmaktadır ve gayet tabi ki bunun çok az rastlanan tuhaf bir durum olduğu kanısına sahiptir. Joe Moran, kitabı üzerinde çalışırken, utangaçlığın sanıldığından çok daha yaygın olduğunu fark etmiş. Bir çoğumuz, hatta hiç tahmin etmediğimiz insanlar, bile zaman zaman utangaçlık hissettiklerini itiraf ediyorlar. Ancak utangaç olmak utanç verici bir durum olduğundan, genellikle bunu yenmeye ve belli etmemeye çalışıyoruz. Oysa utanmak, türümüzün ortak bir özelliği.

Agatha Cristie bu konudaki tek örnek değil, daha onlarca hem çok utangaç hem de çok başarılı insan hikayesi saymak mümkün. O halde utangaçlık başarıyı etkileyen bir faktör değil. Peki utangaçlığın bir yararından söz etmek mümkün  mü? Bazı biyologlar bunu evrimsel bir yaklaşımla açıklıyorlar. Hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalar gösteriyor ki, cesur olanlar daha fazla yemek ve eş bulabiliyor ve bu sayede bu özelliğe sahip olanlar, genlerini daha çok aktarabiliyor. Ancak başka bir hayatta kalma stratejisi daha mümkün ki bu da çok başarılı bir strateji olabilir. Eğer ürkek ve endişeli hislere sahipseniz, belki daha fazla yemek ve eş bulamazsınız ama saldırılardan daha fazla kaçınma avantajına sahip olabilirsiniz.

Eğer bu strateji hayatta kalmamızı sağlamışsa, utangaçlığın, son derece temel ve ilkel bir özelliğimiz olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Kalabalık bir grupta hayatta kalmak için, başkalarının hakkımızda ne düşündüğünü önemsememek, mümkün olabilir mi? Önemsemek ve bu konuda kaygılanmak da, doğal olarak utangaç davranışlar sergilememizi ve hatta yüzümüzün kızarmasına neden oluyor.

Kaynaklar:

Benzer Kanıtlar