İnsanlığın inşa ettiği en güzel eserlerden biri olan Tac Mahal’in incimsi yüzeyi, sigara içen insanların dişleri gibi her geçen gün daha da kalınlaşan lekeli ve sarımtırak bir kılıfa bürünüyor. Bunun nedeni zehirli, toksik ve asidik yağmurlara maruz kalmasıdır.

Tac Mahal’ın sararmasına yol açan asit yağmurları nasıl oluşuyor, nasıl oluyor da yağmurlar asidik hale geliyor diye merak ediyorsanız okumaya devam edin.

Kirlilik

Tac Mahal, kimya endüstrisi alanında faaliyet gösteren fabrikaların ve arıtma tesislerinin yakınında bulunuyor. Bunların bacalarından yükselen zehirli gazlar, bölgedeki kalabalık nüfus, araç yoğunluğu gibi olumsuz faktörlere bir de hava kirliliği konusundaki kayıtsızlık eklenince, problem giderek büyüyor.

Hava kirliliğine neden olan sayısız gaz içinde en zararlı olanlar; nitrojen oksitler (NO ve NO2) ve kükürt dioksittir (SO2). Bu oksitler bulutlara doğru yükselir, sülfürik ve azot asitleri oluşturmak üzere su damlacıkları ile reaksiyona girer. Bu şekilde oluşan yağmur artık su değil zayıf bir asittir.

Asidite ölçütü pH’tır. pH değeri 0 ile 14 arasında değişir. 0 en yüksek, 14 ise en düşük asidite olarak tanımlanır. pH değeri 7 ise nötrdür. Yağmur suyunun da böyle olmasını umarız ama işin aslı öyle değildir. Kükürt ve azot atmosferimizde bolca bulunur. Yani yağmurlar kaçınılmaz olarak asidiktir. Bununla birlikte bu gazların fazlalığı asidin yoğunlaşmasına neden olur. Normal yağmurun pH seviyesi 5-6 arasında iken asit yağmurlarında seviye 3-4’e iner. Aşırı asidik yağmurun pH’ı ise 2 civarındadır.

Etkileri

En asitli yağmur bile cildimizi aşındıracak kadar asit içermez. Ancak bu, asit yağmurlarının zararlı olmadığı yorumuna yol açmamalıdır. Çünkü uzun bir zaman asit yağmurlarına maruz kalmak çelik, paslanmaz çelik ve bilhassa kireç taşı ve kumtaşından yapılmış yapıların aşınmasına yol açar.

Doğanın her türlü etkisi, yapılarda erozyona yol açar ancak asit yağmurları bu bozulmayı hızlandırır. Zaman içinde araçlar, binalar, anıtlar vb. insan yapımı her şey tahrip olur. Ancak asit yağmurlarının zararları bununla bitmez.

Asit yağmurlarının doğal bitki örtüsüne de zarar verdiği düşünülmektedir. Toprağın asidik suyla sulanması, bitkilerin büyümek için gerekli elementlerden yoksun kalmalarına yol açabilir. Bunun da ötesinde asit, yaprakların üzerindeki koruyucu tabakanın tahrip olmasına neden olur. Bu tabakanın kaybı, fotosentez sürecini olumsuz etkiler.

Asit yağmurları düştükleri su kütlelerini de olumsuz etkiler. Göllerin, nehirlerin kirlenmesine ve burada yaşayan balıkların ölmelerine ve balıkların yumurtalarının deforme olmasına neden olurlar.

Bütün bu olumsuz etkilere ilave olarak asit yağmurları, ekosistemin olumsuz etkileyecek bir toksin olan alüminyumun topraktan salınmasını kolaylaştırır.

Ne yapmalıyız?

Öncelikle ekosistemlerin simbiyotik (ortak yaşama ile oluşan) yapıda olduğunu anlamalıyız. Yani ekosistemde her şey birbirine zincirleme bağlıdır, bir şeyin zarar görmesi birçok şeyin zarar görmesi anlamına gelir. Hasar görmüş bir bitki, küçük bir böcek için olduğu kadar besin zincirinin üst kademelerinde yer alan yırtıcı bir hayvan için de tehdittir.

Bu sorunun tek bir çaresi vardır. Daha az kirletmek. Hava kirliliği sadece Yeni Delhi’yi değil dünyanın dört bir yanını etkilemektedir. Üstelik bulutların gezici doğası nedeniyle bir bölgeden kaynaklanan kirlilik başka bölgeleri etkilemektedir. Norveç’e düşen asit yağmurlarının %16’sının İngiltere’den kaynaklandığı tespit edilmiştir.

Kaynaklar:

Benzer Kanıtlar