Uzayla ilgili bazı filmlerden, uzaydaki fiziksel gerçekliklerle alakasız birçok yanlış bilgi ve kanı ediniyoruz. Bilimsel gerçeklikle bağdaşmayan bu filmler arasında özensiz senaryosu ile öne çıkanlardan biri Armegeddon. Armegeddon’da öyle şeyler oluyor ki bilim insanları şöyle dursun, bilime meraklı sıradan bir insanın bile filmi rahatsız olmadan izlemesine imkan yok. Örneğin, bir asteroid nükleer patlama ile yok edilmeye çalışılıyor, oksijensiz ortamda (asteroid yüzeyinde) alev alev yanan enkaz görülüyor. Daha da fenası Liv Tyler’in sesi ve makinelerin çıkardığı sesler uzay boşluğunda yankılanıyor.

Benzer hatalar “Star Wars”ta da vardır. Uzay gemisi “boooom” diye patlar, uzay gemisinden kopan parçalar vızıltılar çıkararak etrafa saçılır. Bu da yetmezmiş gibi lazer tabancalarından çıkan ateşleme sesleri duyulur. Her türlü bilimsel doktrinle çelişen bu görüntüler ya filmi hatalı bir bilim-kurgu filmi yapar ya da filmin bilim-kurgu kategorisinden çıkarak “distopik” ya da “fantastik” kategorilerine dahil edilmesini gerektirir. Çünkü bir filmin bilim-kurgu filmi olması için bilimin bildiklerini inkar etmemesi gerekir. Yani bir filmin bilim-kurgu filmi kategorisine girmesi için kurgu bilimin henüz keşfetmediği bilgilere dair olmalıdır.

Bu yüzden bir bilim-kurgu filminde, uzay gemisinin içindeki sesler hariç, uzayda geçen aksiyon sahnelerinin sessiz olması beklenir. Alien filminin “Uzayda kimse çığlığımızı duyamaz!” meşhur repliğinde de altı çizilmiş olduğu gibi uzayda ses yoktur.

Fakat aslında teknik olarak bu da doğru değildir.

Uzayda ses!

Ses, ışık ve ısı gibi bir dalgadır. Ancak ışığın veya ısının (radyasyon) aksine ses, içinde hareket edeceği bir ortama ihtiyaç duyar. Ses bir bölgeden diğerine varlığını devam ettirebilmek için moleküllerin veya parçacıkların varlığına ihtiyaç duyar. Ses dalgaları ses kaynağının çevresindeki parçacıkların itilmesi ile meydana gelir. Örneğin gitar telinin hareketi etrafında bir hareket dalgası yaratır. Hareketin meydana geldiği parçacık, kinetik enerjisini hemen yanındaki parçacıklara iletir, her bir parça yanındaki parçaya aynısını yapar ve dalgalar kulağımızdaki reseptörlere kadar ulaşır ve biz bunu bir nota olarak algılarız.

Ancak uzayda sesin bu yolcuğu yapması mümkün değildir çünkü sesin yaratacağı dalgaları iletecek parçacıklar yoktur. Peki uzayda süpernova gibi birçok patlama oluyor. Uzayda toz parçacıklarının olduğunu da biliyoruz, bunlar ses dalgaları oluşturamazlar mı?

Garip ama hayır. Çünkü bu parçacıklar Dünya’daki parçacıklardan farklı olarak birbirlerine yeterince yakın (ses dalgasının oluşmasına yetecek kadar sıkışık) değillerdir. Uzayın neredeyse “boşluk” olduğunu hatırlayacak olursak, söz konusu parçacıklar boşlukta öyle bir dağılmıştır ki sesin taşınması mümkün olmaz. Aslında teknik olarak bir toz bulutunun sesi taşıması beklenir ancak genlik o kadar azdır ki bir insanın kulağına ulaşacak bir dalganın oluşması pratikte mümkün değildir.

Uzay gemisi dışında, uzay gemisinin patladığını gören astronot için ortaya çıkan sahne, göz kamaştırıcı ışığa ve yüksek ısıya karşın bir sessiz film gibi sesten yoksundur. Dünya’nın fiziksel koşullarına adapte olmuş insanlar için bu görüntü bilişsel bir uyumsuzluk meydana getirir. Ancak uzay gemisinin içindeki hava sıkıştırılmış olduğundan geminin içindeki astronot patlama sesini duyabilir.

Bu durum astronotların çalışma arkadaşlarına seslenmek yerine sesi özel radyo dalgalarına çeviren bir cihaz kullanmalarının da nedenidir.

Sonuç olarak insanın uzayda ses duyması mümkün değildir.

Ancak hassas bir ekipmanı kara deliğe yönlendirirsek ne olur?

Uzayın ürkütücü sesleri

Ses aynı zamanda basınç farklılaşması olarak da tanımlanır. Ses havada ilerledikçe sesi çevreleyen havanın basıncı alçalır ve yükselir. Havanın salınımı sırasındaki zaman farkına ise frekans denir. Frekansın ölçü birimi Hertz’dir. (Başka bir ifade ile hertz bir saniyedeki salınım sayısıdır.)

Ses, ışık gibi bir spektruma da sahiptir. İnsanlar sadece 20 Hz ile 20.000 Hz arasındaki frekans seslerini duyabilirler. Bu elektromanyetik spektrumdaki görünür ışık aralığına eş değerdir ve akustik aralık olarak adlandırılır. 20 Hz altındaki frekanslar “infrasound,” üstündekiler ise “ultrasound” olarak adlandırılır. Bu aralığın dışındaki sesler insanlar için duyulur değildir. Kuşkusuz insan için duyulur olamaması, sesin olmadığı anlamına gelemez. Uzayda elektromanyetik titreşimler vardır. İnsan kulağı için duyulmaz olan bu dalgalar, özel cihazlarla kayıt edilebilir. NASA tarafından Chadra X-ray Gözlemevi gibi oldukça hassas cihazlar yardımı ile bu sesler kayıt edilebilmektedir.

Bazı hayvanların bizim algılayamadığımız kızıl ötesi ışınları algılayabilmesi için yarasalar da bizim duyamadığımız sesleri (ultrasound) duyabilirler. Yönlerini bulmak için bu sesleri kullanırlar.

Gökbilimciler Perseus kümesinde yer alan Dünya’dan 250 milyon ışık yılı uzakta bir kara delik keşfettiler. Kara deliği oluşturan gazdaki dalgalanmaları kayıt etmeyi başardılar. Bu ses insanın duyabileceği ses frekansının milyonlarca kat altındaki bir frekanstadır. Perseus X ışınları yayan en parlak gök ada kümelerinden biri olduğu için bu yoğun gaz, ses dalgaları oluşturmak için adeta bir müzik kutusu gibi ses üretir.

NASA güneş sistemimizdeki sesleri kayıt etmeyi başarmıştır. Duyanların tüylerini ürperten bu sesleri ancak hassas cihazlarla kayıt edebiliyor ve sadece Dünya’da duyabiliyoruz.

Kaynaklar:

Benzer Kanıtlar