Kırlık bir arazide gezerken çalıları ezdiği için üzülene pek rastlanmaz. Semt pazarında meyve sebze seçerken de kimsenin aklına bitkilerin yaşamı hakkında düşünmek gelmez. Merkezi sinir sistemlerinin ve aktif bir beyinlerinin olmaması bitkilerin yaşam formlarını görmezden gelmemize neden olur. Ancak bu makale bakış açınızı değiştirebilir.

Bitkiler yürüyemez, koşamaz, bağıramaz ve acı hissetmez (en azından bizim hızlı bir şekilde tespit edebileceğimiz türden bir acı hissetmezler) ama onların yaşam formunun mantıktan yoksun ve savunmasız olduğu da söylenemez. Hatta sessiz ve durağan doğaları nedeniyle çoğunlukla savunma mekanizmaları, memelilerden bile daha komplikedir. Bu savunma mekanizmaları, fizikselden kimyasala, kamuflajdan taklitçiliğe varan sayısız yol içerir.

Sessiz Zeka

Ot türlerinden ağaçlara, çiçeklerden küçük çalılara kadar bitkiler çok sayda savunma mekanizmasıyla evrimleşmişlerdir. Tıpkı hayvan türlerinin evrimi gibi bitki türleri de milyonlarca yıllık mutasyonlar ve çevre koşullarına uyum sağlayabilme becerisi ile şekillenmiştir.

Söz konusu bitkiler olduğunda birincil tehdit otoburlardır (Böcekler, kuşlar ve memeliler vb.). Çayırlarda otlayan büyük hayvan sürülerinin neden olduğu tükeniş oranı, bu otlaklarda yetişen bitkilerin hızlı çoğalan doğası ile dengelenmiştir. Bir başka deyişle otlaklarda tüketilen bitki miktarına karşılık bu bitkilerin çoğalma kapasiteleri türün yok olmasını önler.

Bununla birlikte bitkiler, hayatta kalmak için olağanüstü teknikler geliştirmişlerdir: Örneğin; fototropik yetenek (ışıktan daha fazla yararlanmak için yaptıkları fiziksel hareket), çorak topraklarda bile su ve besinlere ulaşma yeteneği, diğer bitkilerle iletişim kurabilme ve kaynakları paylaşma kabiliyeti vb.

Fototropik yetenek

Bitkilerin geliştirdiği bu teknikler ve gizli gündemlerini hayata geçirmek için sergiledikleri eylemler, onları karbon bazlı yaşamın ilkel ve akılsız bir formu olarak tanımlamanın doğru olmadığını gösterir.

700 milyon yıllık evrim süreçlerinde geliştirdikleri en etkileyici savunma mekanizmalarından birkaçını üç temel başlık altında özetleyebiliriz.

Fiziksel Savunma

Dünyadaki bitkilerin inanılmaz çeşitliliği göz önüne alındığında, fiziksel savunma mekanizmalarının eşit derecede etkileyici ve çeşitli olması şaşırtıcı değildir.

Dikenler en yaygın ve fark edilir fiziksel savunma biçimidir. Diken bitkiyi fiziksel hasar görmekten, otçul hayvanlara yem olmaktan koruduğu gibi bazı diken türleri bitkinin gövdesine gölge sağlar.

Bazı fiziksel savunma mekanizmaları ise dikenler kadar kolay fark edilmez, ancak temas halinde büyük bir acı verir. Bu tür bitkilerle milisaniyelik bir temas bile bitkinin zehrini enjekte etmesi için yeterlidir. Örneğin ısırgan otu.

Fiziksel savunma mekanizmasının bir başka ilginç örneği ise eğrelti otu türlerinde gözlenir. Ufacık bir temasla yapraklarını sıkıştırıp, ölmek üzere olan hastalıklı bir bitki gibi görünen bu tür, tehdit uzaklaşınca yeniden eski formuna kavuşur.

Bu fiziksel yöntemler tropikal bölgelerde yaşayan etobur bitkilerle (Pitcher bitkisi, Drosera vb.) kıyaslandığında basit birer mekanizma gibi görülebilir.

Kimyasal savunma

Bazı bitkiler ise şimşek hızında gerçekleştirdikleri karmaşık kimyasal reaksiyonlarla kendilerini savunurlar. Dikenler, bitkileri memeli vb. hayvan türlerinden korur ama böcekler için bir engel değildir. Çünkü onlar dikenler arasında rahatça hareket edebilirler. Bu nedenle böceklerden korunmak için hücresel bir savunma mekanizması geliştirilmesi gerekir.

Birçok bitki, böceğin bir iki ısırık almasına izin verir ancak bu birkaç lokma böceğin son yemeği olur. Ya da bitki öyle bir sıvı salgılar ki böcek olduğu yere yapışır. Bu kimyasal savunma mekanizması mayın tarlasına benzetilebilir. Bölgeye giren böcek, karınca vb. bitkinin silahları ile etkisiz hale getirilir.

Sosyal Savunmalar

Bitkilerin konuşamaması dünyanın geri kalanı ile iletişim kurmalarını ve iş birliği yapmalarını önlemez. Örneğin bazı bitki türleri, büyük bir böcek saldırısına uğradıklarında havaya güçlü bir kimyasal yayarak daha büyük yırtıcıları adeta yardıma çağırırlar. Bu koku; eşek arıları, yusufçuklar, bazı küçük memeliler ve kertenkeleler için ziyafet sofrasının hazır olduğu anlamına gelir. Aslında bu kimyasal bir mekanizmadır ama aynı zamanda başka türlerle doğrudan iletişim kurmaya olanak sağladığından sosyal savunma mekanizması olarak tanımlanır.

Son olarak, bazı bitki türlerinin böceklerle kurdukları özel bir ilişkiden söz edeceğim. Komensalizm ya da ortakçılık adı verilen bu ilişki türünün en iyi örneklerinden biri Güney Amerika’daki büyük ağaçlarla karıncalar arasında gerçekleşmektedir. Bu dev ağaçlar, karıncalara ev ve besin sağlar. Karıncalar ise bunun karşılığında ağacı istilacı böceklere, kuşlara, memelilere hatta güneş ışığını çalmaya çalışan diğer bitkilere karşı savunur.

Salata tabağındaki hallerine bakarak bitkileri savunmasız, çaresiz bir canlı türü olarak algılama eğilimimize karşın bu temel bilgiler bile savunma mekanizmaları söz konusu olduğunda bitkilerin insandan daha donanımlı olduğunu ortaya koymaktadır.

Kaynaklar:

Benzer Kanıtlar