“Buda” denildiğinde, gözümüzün önüne güleç yüzlü, kel kafalı ve devasa göbeği olan bir imaj gelir. Bu durum, belki de Çin lokantalarında sıklıkla gördüğümüz, şans, sağlık ve bolluğu temsil eden Buda heykelciklerinden kaynaklanıyor olabilir. Aslında bu şişman Buda tasvirinin, neşeyle gülümsemesi dışında, Budizm’in kurucusu Sidarta Gautama tasviri ile hiçbir benzerliği yoktur. Yani her iki tasvir de Buda adıyla anılmakla birlikte, farklı kişileri temsil etmektedir.

Gülen Buda Pu-Tai,

Tıpkı Buda gibi Pu-Tai de gerçek bir insandır. Gülen Buda, 1000 yıl önce, Çin’de yaşamış bir Zen rahibidir. Nezaketi ve cömertliği ile efsane haline gelmesi onun, Budist bir aziz olarak görülmesine yol açmıştır. Hatta Pu-Tai’nin, geleceğin Buda’sı olacağı yönünde bir inanış vardır.

Pu-Tai, zaman içinde tanrısal bolluğun ve memnuniyetin simgesine dönüşmüştür. Elinde her daim dolu(pirinç, çeşitli yiyecekler, şekerler vb.) bir çuval ile tasvir edilmiştir. Pu-Tai, hasta ve fakir çocukların koruyucusu, Noel Baba efsanesinin kel bir öncülü gibidir. Tüm tasvirlerinde, rahip elbisesi giyer, kiliseye bağış toplayan rahipler gibi bir sadaka çanağı taşır. Pu-Tai’nin bu imajı, Budist manastır geleneğini temsil etmektedir.

Sidarta Gautama

Budist felsefesinin kurucusu Sidarta Gautama ise Pu-Tai’nin tersine, yaşayan bir iskelet olarak tasvir edilir.

Bugün Nepal olarak adlandırılan bölgede, Sidarta Gautama adı ile Lumbini prensi olarak dünyaya gelmiştir. Bir kahin, onun ya çok büyük bir imparator yada çok büyük bir din adamı olacağı yönünde bir kehanette bulunur. Oğlunun din adamı olmasını istemeyen baba, oğlunu dünyadaki tüm acılardan, hastalıklardan habersiz, her isteğinin derhal yerine getirildiği korunmuş bir düzenek içinde yetiştirir. Ancak babasının çabalarına rağmen, bir gün Sidarta Gautama, acıyı, ölümü, yoksulluğu, yaşlılığı keşfeder.

Bu keşif onu yollara düşürür. Hindistan’a giderek birçok yogi ve guru ile sıkı, çileli teknikler uygulayarak, bilgeliği arar. 6 yıl boyunca bedenin ve zihnin arzularını susturmak için girdiği çileli inziva sonunda, Gaya’daki Aydınlanma(Bodhi) Ağacı’nın altında, ölümün tam eşiğindeyken aydınlanmaya ulaştığında, yürüyen bir iskelete benzemektedir.

Günümüzde iskeleti andıran Buda tasviri de birçok kişi tarafından biliniyor. Bu tasvir aynı zamanda çileciliğin aşırılığını ve dönüşüm potansiyelinin büyüklüğünü  gözler önüne seriyor. (Ölümün eşiğinden dönen Buda, kırk beş yıl daha yaşamıştır.)

Budizm

MÖ 563- MÖ 483 yılları arasında yaşadığı tahmin edilen Buda adı ile bilinen Sidarta Gautama tarafından kurulmuştur. Buda, Sanskritçe’de “uyanmış, aydınlanmış kişi” anlamına gelir. Buda, aynı zamanda ölüm ve yaşam ardındaki gerçeği arayan ve bu arayış çabası sonunda aydınlanmış kişinin bir unvanıdır. Sosyolojik ve tarihsel olarak Budizm’in Hindistan’ı işgal eden Aryan’ların Brahmanizm’ine karşı, bir tepki olarak ortaya çıktığı düşünülüyor.

Budizm bugün dünyada, 500 milyondan fazla inananı olan bir dindir. İlk olarak Hindistan’da ortaya çıkmış, Hint Yarımadasından sonra Asya’ya yayılmıştır. Hindistan’da etkisi azalan Budizm’in, Güneydoğu Asya ve Uzak-doğu kültüründe etkisi sürmektedir.

Darma-Karma-Reenkarnasyon

Budizim, acı, ıstırap ve tatminsizliğin yol açtığı kötülüklerden kurtulmayı amaçlayan bir yaşam sürmeyi öğütleyen bir dindir. Onlara göre Dünya, gerçeklerin öğrenildiği bir okuldur. Bu okulda bulunma amacı, tanrısal aydınlanmaya varmaktır.

Darma, varılması amaçlanan aydınlanma noktasıdır. Karma ise doğruyu ararken girilen çıkmaz sokakları, yanlış yolları temsil eder. Budizm’e göre bir ömür, Darma’ya varmak için yeterli olmadığında ruh, Darma’ya giden yolda yürümeye devam etmek için reenkarne olur. Yani yeniden dünyaya gelir.

Kaynaklar:

Benzer Kanıtlar