Başkalarının hakkımızda ne düşündüğü yaşamımızın temel dinamiklerinden biri. İnsanlar üzerinde iyi bir intiba bırakmak istiyoruz ancak bu arzumuz bazen çok basit nedenlerle çuvallamamıza yol açıyor. Üstelik her bir çuvallama, işimizi daha da zorlaştırıyor. Bu makalede, bilimsel araştırmalar sonucunda elde edilen bulgulara dayanarak, iletişim yeteneğini geliştirmekte önemli 5 husus özetlenmiştir.

Bilimsel Çekicilik Büyüsü Nasıl Yapılır?

1) İlk İntiba

Araştırmalar, ilk izlenimin çok önemli olduğunu ve ilk izlenim bir defa belirlendikten sonra değiştirilmesinin çok güç olduğunu gösteriyor.

Yeni biriyle tanışmak, genellikle stres ve baskı yaratır. Çoğumuz “aptal” (ya da yetersiz) gibi görünmekten çok korkarız. Bu yüzden zeki ve yetkin görünmek için yoğun çaba harcarız. Ancak bu tutumun kendisi, iyi bir iletişimin önündeki en büyük engeldir.

Harvard  magazinde yayınlanan bir araştırmaya göre, ilk izlenimlerimizin %80’i cana yakınlık (sempatiklik) ve yeterlilik ile ilgilidir. Bunlardan daha önemli olan ise “cana yakınlık” tır. Aslında bunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Zira hepimiz, şeytani bir dâhiden çok sevimli bir şapşalı tercih ederiz.

Bu yüzden “şapşal” olarak algılanmak en büyük korkumuz olmamalıdır. Bu korku, “soğuk” olarak görülmemize yol açabilir. Hem yetkin hem sempatik görünmek en çok arzulanan durumdur. Ancak bazen yetkin görünmeye verilen aşırı önem, “şapşal şeytan” gibi görünmeye yol açar. Cana yakınlık daha önemli olduğuna göre önceliğimiz tablonun sağında kalmaya çalışmak olmalı.

Sıcak görünmek için yapılması gerekenin ne olduğu sorusuna FBI’ın Davranış Analizi Programı eski başkanı Robin Dreeke’nin yanıtı: Daha fazla gülümsemektir.

Bunun da ötesinde araştırmalar, ne kadar ilginç bir kişi olduğumuzun önemli olmadığını gösterir. (Oysa çoğumuz ilginç görünmeyi çok önemli sayarız.)

İletişim Sanatı adlı kitabında Catherine Blyth, araştırmaların sohbetin başarısını değerlendirirken kişinin karşı tarafın ne söylediğinden çok kendi performansının ne kadar iyi olduğuna odaklandığını gösterdiğini belirtir. Karşınızdaki insan, kendi performansını ne kadar iyi bulursa sizinle ilgili intibası da o kadar pozitif olacaktır. Öyleyse sohbet ederken ne kadar ilginç ve etkileyici olduğumuzu düşünmek yerine ne kadar sıcak göründüğümüze dikkat etmeliyiz!

2) Çaba göstermenin önemi

Etkileşimde cazip görünmek konusunda “ırkçı”lardan ders almamız gerektiğini söylense bunu inandırıcı bulur musunuz? Zorlama bir iddia gibi görünmüş olabilir ama öyle değil. Çünkü ırkçılar, genellikle ırkçı değilmiş gibi davranmak konusunda çok hassastırlar. Bu yüzden iletişimlerinde daha yüksek bir çaba ortaya koyarlar. Sonuç olarak her ne kadar şaşırtıcı olsa da araştırmalar, ırkçıların daha iyi bir ilk izlenim bıraktıklarını göstermiştir.

Bir başka araştırma ise çiftlerin ilk buluşmalarını, daha sonraki buluşmalarından daha keyifli bulduğunu göstermiştir. Bu keyfe neden olanın da gösterilen çaba miktarının ilk buluşmada çok daha yüksek olmasından kaynaklandığı anlaşılmıştır.

Bir partide zarif bir ev sahibinin, size iyi hissettirmek için çaba harcamasının üzerinizde nasıl bir etki bıraktığını düşünün. Kendimizi yabancı hissettiğimiz böylesi ortamlarda, bu çabaya minnettar kalırız. Cazibenin ete kemiğe bürünmesinin en iyi örneği, misafirlerine iyi hissettirmeye çalışan zarif bir ev sahibidir.

Araştırmalar sohbete giriş şeklinin çok önemli olduğunu göstermektedir.  Sosyal iyimserlik ve diğerleri tarafından sevileceğini ummak, genellikle olumlu sonuç verir. Bunun tersi yani sevilmeyeceğini düşünmek, kendini gerçekleştiren bir kehanettir. (Eğer sevimsiz bulunacağına inanıyorsan sevimsiz bulunursun!)

Gösterdiğimiz çabanın performansını değerlendirmek için; “Eğer tanıştığım kişi, uzun zamandır tanışmak istediğim biri olsaydı bu kişiye nasıl davranırdım?” diye kendi kendinize sorarak yeterince çaba gösterip göstermediğinizi anlayabilirsiniz.

3) Havadan sudan sohbetler ve benzerlik arayışı

Buluşmanın ilk dakikalarında, henüz tanıştığımız insanlarla hoşbeş etmek, iletişimin en çok zorlanılan alanlarından biridir. Ne diyeceğim, nasıl diyeceğim, basit bir hoşbeş nasıl derin bir muhabbete dönüşür vb.

Havadan sudan sohbetlerin tek bir amacı olmalı: Konuştuğunuz kişi ile benzerliklerinizi bulmak! Çünkü benzerlik güçlü bağların kurulmasında çok önemlidir. Hatta çok ciddi konularda bir benzerlik bulmanız bile gerekmez. Northwestern Üniversitesi’nde sosyolog Lauren Rivera, yöneticilerin işe alım kararlarında benzerliğin %74 oranında etkili olduğunu tespit edildiğini bildirir. Üstelik benzerlik spor, teknolojik ilgi, eğlence anlayışında ortaklık gibi basit konular olmuştur.

Benzerliği bulduğunuzda biraz coşku hissetmekten çekinmeyin. Coşkuyu abartın demiyoruz, sakin olun, yavaş konuşun ama olumlu duygular hissetmek, tutku ve heyecan hissetmek, bunu göstermek iyidir.

Profesör Stephen Ceci, 20 yıl boyunca verdiği derslerde daha fazla coşkulu olmanın nasıl bir sonuca yol açtığını araştırmış ve coşkulu konuşmaların öğrencilerinin birçok kategoride daha olumlu etkilediğini tespit etmiştir.

Beden dilinin açık ve rahat olması önemlidir. FBI davranış uzmanı Robin Dreeke konu ile ilgili olarak şöyle der: Kaşların çatılması, dudakların ısırılması gerginlik ve stres göstergesidir. Her zaman rahat ve açık bir vücut dili kullandığımdan emin olmak isterim.

Bilimsel çekicilik büyüsünün 3 kilidi!

  • Dürüst iltifat!
  • Savunmacı olmayan tutum!
  • Tavsiye ricası!

Bu üçlü, kurulan bağın derinleşmesinde, sohbetin ilerlemesinde harika bir kombinasyondur. Örneğin konuştuğunuz kişi iyi bir vücut şekline sahipse, “Çok doğru besleniyor olmalısınız, son zamanlarda ben de yediklerime dikkat ediyorum. Bu konuda tavsiyeniz olursa duymayı çok isterim.” diyebilirsiniz.

Dürüst bir iltifat ve kişinin yetkinliğine güven duyduğunu göstermek, güvene dayalı güçlü bir bağ kurulmasına katkı sağlar ve karşınızdaki kişiyi konuşmaya teşvik eder.

4) Dinlemenin önemi

Dinleme konusunda birçoğumuz oldukça başarısızız. İyi bir dinleyici olmak iletişimin temel ilkelerinden biridir. Dinlediğini göstermenin en iyi yolu, soru sormaktır. Robin Dreeke en iyi soruların “Nasıl”, “Ne” ile başlayan açık uçlu sorular olduğunu söyler. Bu sorular konuşmanın devam etmesini sağlamakta da çok etkilidir. Bu sorular aynı zamanda karşı tarafa gösterdiğiniz ilginin güçlü bir göstergesidir. İnsanlar soruları cevaplarken hem aktif hem de yapıcı bir tutum benimserler.

Heyecanlı, meraklı ve destekleyici vücut dili kullanın, soru sorun, detaylara ilgi gösterin, gülümseyin!

Karşınızdaki kişinin konuşmasını sağlamak önemlidir ancak sorularınızın, sorgu ya da terapi odasını hatırlatmadığından emin olmalısınız. Aranızdaki benzerliği vurgulayan paylaşımlarda bulunmanız faydalı olur.

Siyasi iletişim uzmanı Frank Luntz, önemli olan sizin ne söylediğiniz değil, karşı tarafın ne duyduğudur, der. Dürüstlük samimiyetin sunduğu bir imtiyazdır. Az tanıdığınız insanlara açık sözlü davranmayın ve iyi tanıdığınız insanlara nadiren açık sözlü davranın. Bunun sıcaklık ve samimiyet göstergesi olduğu yanılgısına düşmeyin. Açık sözlülük samimiyetten çok yukardan bakışı ima eder.

5) İstediğini vermek

İnsanların istedikleri tek şey beğenildiklerini ve takdir edildiklerini bilmek değildir. İnsanlar kendilerini gördükleri gibi görünmekten hoşlanırlar. Yani sonuçta hepimizin en çok istediği şey anlaşılmaktır.

Konu ile ilgili kitabında Holvorson, “Psikologlar buna; kendini doğrulama arzusu diyorlar, bu derin ve evrensel bir ihtiyaç. İnsanlar hakketmediklerini düşündükleri iltifatlar ya da eleştiriler karşısında rahatsızlık duyarlar. İnandırıcı olmayan iltifatlar tıpkı acımasız eleştiriler gibi rahatsızlık uyandırır. Bu sorunu aşmanın en iyi yolu, gerçeğe uygun iltifatlarda bulunmaktır. Bir başka deyişle, sadece kesin delileri olan yetenekler ve başarılar konusunda iltifatta bulunursanız karşı taraf sizin güvenilir olduğunuza inanır.” demiştir.

Bunu yapabilmek için konuştuğun kişinin kendisi hakkında ne düşündüğünü anlamaya çalışmalıyız. Sorular sorarak kişinin kendisini nasıl gördüğünü ve hangi değerlere sahip olduğunu anlamak zor değildir.

Eğer insanları gerçekten dinlersek bize kim olduklarını söylerler. Dinlemek ve anlamaya çalışmak iletişimin en kritik kavşağıdır. Eğer dinliyorsak yanlış bile anlasak doğru yoldayız demektir. Çünkü karşı taraf yanlış anlamayı fark eder ve düzeltir. Bir iletişimde yapılabilecek en büyük iltifat, karşımızdaki kişiyi anlamaya çalışmaktır. İletişimde gösterilebilecek en büyük başarı, karşı tarafın sizin hakkınızda “BENİ ANLADI!” diye düşünmesidir.

Bu makaleyi, Profesör Sam Gosling’in onlarca defa okuduğum ve her okuduğumda iletişimin ne olduğuna dair daha derin bir anlam keşfettiğim sözleri ile bitirmek istiyorum.

“Tutumlarımız, hedeflerimiz ve değerlerimiz kimlik iddiamızın ne olduğunu gizleyen şifrelerdir. Çoğu insan, kimliği hakkında bilgi verirken, karşı tarafın samimi olmayacağı ya da manipülatif davranacağı varsayımından hareket eder. Eğer karşınızdaki kişiye, bu varsayımların doğru olmadığına dair küçük kanıtlar sunabilirseniz onlar da iyi bir intiba bırakmaktan çok gerçekten oldukları gibi anlaşılmak ve kabullenilmek konusuna odaklanırlar.”

Kaynaklar:

Benzer Kanıtlar