1580′ lerde karizmatik ve popüler Babington, hevesli bir grup genci etkisi altına almış, hep birlikte, Mary’i serbest bırakmak ve Kraliçe I. Elizabeth’e suikast düzenlemek üzere detaylı bir plan hazırlamışlardı. Babington, 20 yıldır bir kalenin zindanında I.Elizabeth’in emri ile tutsak olan, taht varisi Mary’e, yerli bir bira üreticisi vasıtasıyla, suikast planlarının detaylarını, şifreli bir mesajla, ulaştırdı, Mary mesajı okuduktan sonra cevabını yazdı ve casusa teslim etti. Ancak Mary’nin bilmediği bir şey vardı. Casus çift taraflı çalışıyordu. Sonuçta Mary ve Anthony Babington idam edildiler.

Kraliçe I. Elizabeth’in, muhaliflerin iletişimlerini engelleyen, şifreleri çözen ve tacı koruyan çok geniş bir gizli ajan ağı vardı.

I. Elizabeth tahta geçtiğinde, İngiltere dinsel olarak ikiye bölünmüştü. Elizabeth Protestan’dı ancak ülkenin dört bir yanında, Katolik inancına sıkı sıkıya bağlı hoşnutsuz vatandaşlar vardı. Ülkedeki Katolik nüfus hoşnutsuzluğu yanında, Katolik komşu ülkeler, İspanya ve Fransa da Elizabeth’in karşısındaydı. Yani Kraliçenin, güvenliğinden endişe duyması için çok sayıda sebebi vardı. Elizabeth, kaderini şansa bırakmaya niyetli değildi. Yüzyıllar boyunca hizmet verecek Birleşik Krallığın Ulusal İstihbarat Teşkilatını kuracak, ulusal güvenlik geleneğini başlatan adımları attı.

Casuslar sadece Elizabeth’in gözü ve kulağı değildi, bazıları aynı zamanda onun çok güvendiği danışmanlarıydı. En ünlülerinden biri olan John Dee, İspanya ile savaş içinde oldukları dönemde, İspanyol mahkemelerini dikkatle izliyor ve Elizabeth’e detaylı raporlar sunuyordu. Dee, kraliçe için adeta gizemli dünyaya açılan bir pencere olmuştu. Richard Deacon tarafından kaleme alınan John Dee biyografisinde, Dee’nin kraliçeye yazdığı özel mesajda, İspanyol donanmasının fırtınadan zarar göreceğini, saldırmak yerine beklemelerinin yeterli olduğu yazdığı anlatılmaktadır.

Dee, matematik, astronomi, simya konularında uzmanlaşmıştı, öngörüleri doğru çıktı, İspanyol donanması, fırtınadan çok büyük hasar gördü. Hal böyle olunca, başarı öyküsü dilden dile aktarıldı, hatta onun gizemli güçlere sahip, olağanüstü biri olduğu dedikoduları dolaşmaya başladı. Dee, yurt dışından özel olarak Elizabeth’e gönderdiği mektupları “007” kod adı ile imzalıyordu. Bu isim, sonradan James Bond’un yazarı Ian Fleming tarafından ödünç alınmış ve onu dünyanın en tanınmış gizli ajanı kılmıştır.

Aslında gizli göreve talip olan herkeste, Dee gibi özel kabiliyetler aramıyordu. Stephen Alford’un, “I. Elizabeth Döneminin Gizli Tarihi”, adlı kitabında, ajan ve muhbir olmak isteyenler hakkında güvenlik araştırması yapılmadığı gibi, çok az sayıda kurala tabi oldukları bildirilmektedir. Sıradan muhbirlerin işi son derece basit ve rutindi. Fakat birçoğunun hayali Babington’un komplosu gibi bir komployu ortaya çıkarmaktı.

Sıradan bazı muhbirlerin, isyancı ya da düşman ülkelerin casuslarını yakalamayı başaramadıklarında, vakitlerini Katolik Papazların peşinden koşarak geçirdikleri de biliniyordu. Hatta Elizabeth yanlıları bile yakalanmaktan ve sorgulanmaktan kaçamıyorlardı. Yani her zaman olduğu ve olacağı gibi, yaşın yanında kuru da yanıyordu.

Sir Francis Walsingham, kraliçe için, Avrupa’nın en büyük casusuluk şebekesini kurmuştur. Bu kompleks sistemi o kadar büyük bir başarı ile yönetmiştir ki sayısız komployu ortaya çıkarmıştır. Ancak sert ve acımasız yöntemlere başvurduğu, sorgu sırasında işkence uygulattığı da bilinmektedir.

Onca iç ve dış düşmana rağmen Kraliçe I. Elizabeth’in, eceli ile ölene kadar (1603) görevinin başında kalabilmesi, Walsingham, 007 ve diğer gizli ajanların ne kadar başarılı olduklarını kanıtlamaktadır. Olağanüstü işler başarmış John Dee’nin namı, kod adı ile günümüze kadar gelerek, tarihin işini bir kez daha kusursuz bir şekilde yerine getirdiğini gözler önüne sermiştir!

Kaynaklar:

 

Benzer Kanıtlar