Her şey gibi kütüphaneler de değişiyor. Okuyucularına,  bilgisayar, sesli kitap ve e-okuyucu üzerinden ulaşan yeni kütüphane anlayışına bir yenisi daha eklendi. Bilgi aktarımının en iyi yolunun yüz yüze gerçekleşen iletişim ile sağlanabileceğini düşünen bir grup, insan kütüphanesi fikrini geliştirdi. Bu kütüphaneden kitap yerine insan ödünç alabiliyorsunuz.

Fikir son derece basit. İlginç yaşam deneyimleri olan insanları, ödünç alıyor ve o süre zarfında ona sormak istediğiniz her soruyu sorabiliyorsunuz. Yarım saat boyunca, bir politikacı, bir şizofren, bir din adamı, bir homoseksüel vb. ile bir masada karşılıklı oturuyor, tıpkı bir roman okur gibi hikayesini dinliyor ve üstelik hiçbir toplumsal baskı hissetmeden, cahil, ön yargılı yada aptal görünmekten korkmadan sorular sorabiliyorsunuz. Böylece kendi hayatınızdan çok farklı hayatlar yaşayan insanlar ile empati kurma imkanı bulunuyorsunuz.

Olağanüstü  fikir, 2000 yılında Danimarka’da gerginliklerin yol açtığı gençlik şiddetini azaltmak amacı ile geliştirilmiş. Daha sonra bireyler arasındaki anlayış ve empatiyi geliştiren uluslararası bir proje haline gelmiş. Kendilerini dünya çapında bir sosyal değişim hareketi olarak kendilerini tanımlıyorlar, sloganları ise “Kitabı  kapağına göre değerlendirmeyin”.  Ülkemizde de ilk kez 2007 yılında, “yaşayan kütüphane” adı ile denenmiştir.

1961 yılında yayınlanan Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” adlı romanında, insanın gerçek öğrenmesinin ancak ve ancak başka bir insanla gireceği iletişimle mümkün olabileceği fikri savunulur. Tanpınar yaşasaydı, insan kütüphanesi projesini duyduğunda, bunu 40 yıl önce düşünmüş olduğunu söyler miydi bilinmez ama yazının icadından önce milyonlarca yıllık evrimimiz sırasında, en önemli öğrenme metodu olan yüz yüze iletişim olmuştur. En uzun süre tecrübe ettiğimiz öğrenme metodunu günümüze adapte etmenin sonsuz faydaları olacağına kuşku  yokur.

Kaynaklar:

Benzer Kanıtlar