Liberalizm, Batı siyasi felsefesinin başlıca öğretilerinden biridir. Temel değerleri genellikle bireysel özgürlük ve eşitliktir. Ancak bu iki temel kavramın liberalizmde nasıl anlam bulduğu konusunda derin bir tartışma vardır. Farklı gruplar ve coğrafyalar söz konusu olduğunda liberalizmin birbirinden değişik yorumlarına rastlamak mümkündür. Bu farklılıklara rağmen liberalizmin genellikle demokrasi, kapitalizm, din özgürlüğü ve insan hakları ile ilişkilendirildiğini söyleyebiliriz.

Liberalizmin gelişmesinde en büyük pay sahibi olan düşünürler John Locke (1632-1704) ve John Stuart Mill (1808-1873) olmuş ve bu düşünce akımı en çok ABD ve İngiltere’de taraftar bulmuştur.

Liberalizmin erken dönemleri

Liberal olarak tarif edilen siyasal ve sivil hareketin, insanlık tarihinin başından beri var olduğunu söyleyebiliriz ancak liberalizm tam teşekküllü bir doktrin olarak yaklaşık üç yüz elli yıl önce, Kuzey Avrupa’da (İngiltere ve özellikle Hollanda) ortaya çıkmıştır. Liberalizm Orta Avrupa’da, özellikle Floransa’da, 1300 -1400’lü yıllar arasında ortaya çıkmış olan ve Rönesans’ta zirveye ulaşan hümanizmden etkilenmiştir. Aslında bu ülkelerin yoğun ticaret faaliyetleri fikir alışverişine yol açmış, bu da liberalizm fikrinin yaygınlaşmasına neden olmuştur.

1688 devrimi liberal öğreti için bir dönüm noktası olmuştur. Devrimden sonra İngiltere’ye dönen John Locke, “İnsan Zihni Üzerine Bir Deneme” (An Essay Concerning Human Understanding -1690) adlı eserini yayınlaşmıştır. Eserde bireysel özgürlükleri savunarak liberalizmin ana hatlarını ortaya koymuştur.

Modern Liberalizm

Liberalizm yakın bir tarihte ortaya çıkmış bir düşünce akımı olmasına rağmen günümüzün modern Batılı toplumunun şekillenmesinde büyük bir paya sahiptir. Amerika’da (1776) ve Fransa’da (1789) gerçekleşen iki büyük devrim, liberalizmin temel fikirlerini sadeleştirmiştir. Bunlar; demokrasi, eşitlik, insan hakları, devlet ve din arasındaki ayrım ve inanç özgürlüğüdür.

19. yüzyıla gelindiğinde liberalizm, sanayi devriminin yarattığı yeni ekonomik ve sosyal koşullarla yüzleşmek zorunda kalmıştır. Bu yüzleşme sonucunda yeniden düzenlenmiş, sadeleştirilmiş ve detaylandırılmıştır. Liberalizm; ifade özgürlüğü, kadın hakları ve kölelik gibi konuları felsefenin ana konusu haline getirmiş, başta John Stuart Mill olmak üzere bu fikirlerin gelişmesinde katkı sağlayan birçok düşünür olmuştur. Ardından Karl Marx ve Fransız ütopist düşünürlerin etkisi ile popülerleşen sosyalist ve komünist öğretiler karşısında liberalizm savunucuları görüşlerini yeniden gözden geçirmek, geliştirmek, rafine etmek ve politik gruplar kurmak zorunda kalmışlardır.

20. yüzyıla gelindiğinde liberalizmin değişen ekonomik şartlara uyumlanabilmesi için yeniden düzenlenmesi gerekmiştir. Bu defa görevi yerine getiren düşünürler Ludwig von Mises ve John Maynard Keynes olmuştur. Liberalizm politikaları ve yaşam şekli Amerika’da hayat bulmuş, prensipte başarılı olup olmadığı tartışmalı olmakla birlikte, Amerika’dan dünyaya yayılarak gösterdiği “yayılma potansiyeli” bakımından pratikte başarılı olmuştur.

Son yıllarda liberalizm, kapitalizm krizine ve küreselleşmenin sorunlarına çare aramakta kullanılmaktadır. Bugün medeni bir toplumda yaşayan herkesin liberalizm vb. öğretileri anlaması ve onlarla yüzleşmesi gerekmektedir.

Kaynak:

Benzer Kanıtlar