Kendinizi bir düşünce okyanusuna dalmış gibi hissettiğiniz oldu mu? Zihniniz bilginizin boşluklarının yarattığı huzursuzluk içinde kaldı mı? Eğer bunu yaşamadıysanız şu sorulara bir göz atın;

  • Zaman bir yanılsama mıdır?
  • Mutlak bir gerçek var mıdır? Varsa neden meydana gelir?
  • Tanrı’nın varlığını bilmek mümkün mü? Tanrı dediğimiz şey vicdanımızın sesi olabilir mi?
  • Yaşamın nihai bir anlamı var mı?

Bu gibi soruları analiz etmeye ve cevaplamaya çalıştığımızda fizik kavramları ile bu sorular üzerinde düşünemeyeceğimizi fark ederiz. Bu gibi sorulara yanıt ararken fizik ötesi anlamına gelen “metafizik” kavramları ile düşünmeye başlarız.

Geçmişten Felsefi Bir Yaklaşım

Doğduk öleceğiz. Bu ikisi arasındaki şeye “zaman” diyoruz. Zamanın geçişinin deneyimlerimizin en temel özelliği olduğunu biliyoruz ama onu tam olarak tanımlayamıyoruz. Daha da fenası, bu konuda fizik yasaları da bize yardımcı olmuyor. Zamanın varlığı inkar edilemez ama deneyimler olmadığında zamanın anlamı da kayboluyor. Diğer sorular için de benzer bir durum geçerli. Buna benzer problemleri felsefi açıdan ele alarak çözmeye çalışırız. Felsefede uzay ve zaman, zamanın geçiciliği tarafından düzenlenen bir alan olarak değil, değişmeyen dört boyutlu bir yapı olarak ele alınır.

Metafizik

Bütün bunlar biraz kafa karıştırıcı gelmiş olabilir. Bunun kafa karıştırıcı görünme nedeni bilimsel bakış açısının felsefi çözümleri sindirememesinden; kuantum fiziğinin hem teorik hem de deneysel olarak tam olarak anlaşılmamış olmasına rağmen geçerli olduğunu unutma eğilimimizden kaynaklanır.

Metafizik, kuantum fiziği ilgili keşiflerden çok önce Platon ve Aristoteles’in zamanından beri vardır. Metafizik gerçekliğin temel doğasını, zihin ve madde arasındaki ilişkiyi, özü ve niteliği, olasılığı ve gerçekliği inceleyen felsefe dalıdır. Fizikten farkı, ortaya koyduğu kavramları sorgulama aşamasını atlayıp sonuca dair cevaplar üretme çabasıdır.

Metafiziğin konularının başında varlık bilimi anlamına gelen ontoloji gelir.

Ontoloji

Ontoloji varlığın doğasını anlamaya çalışır. Farklı nesne türlerini (somut ve soyut, var olmayan ve var olan, gerçek ve sanal, bağımlı ve bağımsız) ve bunların bağlarını (ilişkiler, öngörme ve bağımlılıklar) ayırt etmek için bir temel arar.
“Evrenin doğası nedir?”, “Tanrı var mı?” veya “Öldüğümüzde bize ne olur?” gibi derin sorular sorduğunuzda, ontolojik sorular sormuş oluyoruz.

Modalite (Yöntem)

Modalite; ihtiyaçlar, olasılıklar ve imkansızlıklar dahil olmak üzere metafiziksel ifadelerle ilgilenir. Örneğin, futbol takımında 11 oyuncu varken on dört oyuncu da olabilirdi diyebiliriz ama sıfır oyuncu olma olasılığı yoktur. Futbol takımında 11 oyuncunun var olması; neyin gerçek ya da neyin gerekli olduğuyla ilgilidir. On dört oyuncu olabilirdi ifadesi neyin mümkün olduğuyla ve üçüncüsü ise imkansız olanla ilgili bir gerçektir.

Neyin mümkün ve gerekli olduğu konusunu sürekli olarak değerlendiririz. Mesela bir işi nasıl daha iyi hale getireceğimizi düşünürken ya da olayların olduğundan farklı olması için nelerin değişmesi gerektiği konusunda düşünürken. Bunlarla ilgili sürekli kararlar alırız. Bunlara modal kararlar ve modal iddialar denir. Bunlar bilinçaltımızda üretilir ve kararlarımızda merkezi bir rol oynar.

Kimlik

Kişisel kimlik teorisi, varlığımız ile ilgili nihai bir yüzleşmedir: Ben kimim? Ölümden sonra bir yaşam var mı? Varlığımın nihai amacı nedir? Mevcut fiziksel yasaların veya teorilerin herhangi birinin bu tür soruları yanıtlaması mümkün değildir.

Doğal Teoloji

Herhangi bir vahiyden söz etmeden veya herhangi bir vahiye itiraz etmeden Tanrı’nın varlığını ve niteliklerini araştırır. Teolojide ilk soru “tanrı” kelimesinin ne anlama geldiğidir. Tanrı var mı? Tanrı geleceği ve yaşayan canlıların nasıl davranacağını bilir mi? Teoloji, bu soruları kutsal metinlerden ve ilahi yazılardan hiçbir iddiada bulunmadan kullanmaya devam etmesine rağmen bu iddiaları yanıtlamayı amaçlar. Bununla birlikte eğer durumu analiz edecek olursanız önemli bir farkındalığa ulaşılır. Bilim insanları evreninin kökenine dair kesin bir açıklama yapamamışlardır. O halde ilahiyatçıların bir yaratan olduğu iddiası bilimsel olarak yalanlanmamıştır. Ancak bu noktada bir başka soru ortaya çıkar: Tanrı evreni yarattıysa Tanrı’yı kim yarattı?

Soyut Nesneler

Sayılar ve matematiğin diğer kavramları soyut buna karşın ağaçlar, taşlar ve insanın kendisi gibi doğal figürler evrensel olarak somut olarak kabul edilir. Platon’a göre maddi dünyanın ötesinde gerçek bir alem vardır ve bu alemde nesnelerin gerçek ve soyut halleri bulunur. Bu soyut nesneler, yaratıcı ilahi bir hareketten kaynaklanır.

Metafizik Bir Bilim Dalı mıdır?

Mevcut bilimsel yasalar ve teorilerle açıklanmayan, mantığa aykırı tespitler yapan metafiziğin bir bilim dalı olarak tanımlanması nasıl mümkün olur diye düşünmüş olabilirsiniz. Metafizik gerçekten de mantık zincirleriyle kendisini kısıtlamaz. Örneğin bir metafizikçi bilgisayarın varlığı ile ilgili olarak şu soruları sorabilir:

  • Bilgisayar ne tür birşeydir?
  • Özgür iradesi var mı?
  • Parçalarıyla kendisi arasında nasıl bir ilişki var?

15. yüzyıl boyunca pek çok bilge insan, Kristof Kolomb’un keşif yolculuğunu anlamsız ve tehlikeli buldu. Çünkü onlara göre dünya düzdü ve Doğu Hindistan’a gitmeye çalışmak demek, dünyandan düşmek demekti. Ama Kolomb bu yolculuğuna çıktı bir süre sonra insanlar farklı düşünmeye başladılar. Sonuçta dünyanın yuvarlak olduğu iddiası fiziksel olarak kantılandı. Yani başlangıçta dünyanın yuvarlak olması fikri metafiziksel bir fikirken daha sonra fiziksel bir gerçeklik haline gelmiştir. Bir başka önemli gerçek ise gezegen sistemimizin merkezinde Güneş’in olmasıdır. Başlangıçta tüm yıldızların ve gezegenlerin Dünya’nın etrafında döndüğü sanılırken bugün heliosantrik (güneş merkezli) evren fikri bizim için fiziksel bir kavram haline gelmiştir. Ama 16. yüzyılda yaşayan insanlar için bu metafiziksel bir gerçekti. Bu duruma verilebilecek en şahane örnek Einstein’ın teorileridir. Einstein’ın teorileri bilişsel anlayışı temel alan teorilerdi ancak fiziksel olarak gözlemlenemediği için geliştirildikleri zaman metafizikti. Bunun da ötesinde, çok yakın bir zamanda, bir kara deliğin ilk gözlemiyle, bir kara deliğin nasıl görüneceği konusundaki metafizik teorileri nihayet hayata geçti. Benzer şekilde, Kuantum fiziği büyük ölçüde metafizik olarak kabul edilebilir, ancak şimdi tüm bilimlerimizin temeli haline gelmiştir.

Burada anlamamız gereken en önemli konu, fizik ve metafizik arasındaki sınırların sürekli olarak hareket halinde olduğudur. Bugün metafizik olan bir şey, gelecekte fiziksel olarak gözlenebilen bilimsel bir gerçek haline gelebilir. Metafizik bu doğası sayesinde bilmediklerimiz konusunda tahminlerde bulunarak bilime öncülük eder ve bilimin yolunu aydınlatır.

Kaynaklar:

Benzer Kanıtlar