Bir anlık dalgınlık, ayağın bir yere takılması ya da muz kabuğu gibi kaygan bir şeye basmak beklenmedik kazalara yol açabilir. Düşme anında reflekslerimizle dengemizi bulmaya çalışırız ama bazen gafil avlanırız. Öte yandan bazı sporlarda düşme antrenmanları bile yapılır. Örneğin kaleciler nasıl düşmesi gerektiğini çok iyi bilmek zorundadır. Peki biz sıradan insanlar, düşerken kaslarımızı germeli mi yoksa serbest mi bırakmalıyız? Hangisi oluşacak hasarı azaltır?

Öncelikle bedenimizin kontrolünü kaybettiğimizde vücudumuzda neler olduğuna bakalım: Bunun için otomobil kazası örneği üzerinden ilerlemek en doğrusudur. Bir trafik kazası söz konusu olduğunda (ister küçük ister büyük bir kaza olsun) bedenimiz travmaya nasıl tepki verir? Diyelim ki karşı yönden gelen araçla çarpışacağınızı anladınız. Saliseler sonra çarpışmanın gerçekleşeceği aşikâr. Artık çarpışmayı önlemenize imkân yok, vücudunuzdaki tüm kaslar gerildi, çarpışma anının gelmesini bekliyorsunuz. Bu anlatması uzun ama aslında kısacık anda yapmanız gereken vücudunuzu mümkün olduğunca serbest bırakmaktır. Çünkü kasların gevşeşmesi vücudun farklı bölümlerinin çarpışmaya bağımsız olarak tepki vermesini mümkün kılar. Bu da etki süresinin uzamasını ve çarpmanın etkisinin dağılmasını sağlar.

Düşerken Vücudumuzu Serbest Bırakmamız Gerektiği Nasıl Keşfedildi?

Böylesi bir konuda deney yapmak mümkün değildir. Bu bilgilerin kaynağı trafik kazalarında meydana gelen yaralanmalarda kazazedenin alkollü olmasının oluşan hasara olan etkisiyle ilgili gözlemler sayesinde olmuştur. Polis memurları, acil doktorları ve hemşireleri alkollü kazazedelerin daha az yaranlandıkları gözlemlemişlerdir.

Çünkü alkol beynin işlevlerini yavaşlatır ve vücudun tepki süresini uzatır. Dolayısıyla bir kaza anında sarhoş sürücüler çoğunlukla kaslarını germe şansını bulamazlar. Sarhoşken merdivenlerden yuvarlanan ve aşağı vardığında sanki hiç düşmemiş gibi kalkıp yürüyen insanların bunu yapabilme nedenleri düştüklerini unutmaları değil, vücutlarını serbest bıraktıkları için daha az hasar görmüş olmalarıdır.

Not: Bu bilgiler sayesinde lunapark eğlencelerinden çok korkan insanların, heyecan verici bir alete binmeleri durumunda neden vücutlarının çeşitli bölgelerinde haftalarca süren ağrıların oluştuğunu anlamış oldum. Ben de o insanlardan biriyim ve ne zaman cesaretimi toplayıp bir alete binecek olsam, haftalarca süren boyun ağrısı çekerim. Eskiden boynumda bir sorun olduğunu sanıyordum. Şimdi anladım ki esas sorun vücudumun taş kesmesiymiş.

Nasıl Düşülür?

Düşme senaryosuna geri dönecek olursak belki bir kaleci kadar antrenman yapamayız ama nasıl düşeceğini bilmek göreceğimiz hasarı azaltır. Düşerken en önemli olan kafa bölgesini mümkün olduğunca güvende tutmaktır. Çünkü kafamız vücudumuzun en kritik bölgesidir. Bu yüzden öne veya arkaya düşmek yerine sağa ya da sola düşmeye çalışabiliriz. Böylece omuzlarımız çarpma kuvvetinin bir miktarını emerek, kafamızın alacağı hasarı yumuşatır.

Düşme durumunda çoğumuz kollarımızı vücudumuza sararız ancak aslında bu iyi bir fikir değildir. Çünkü bu hareket bileklerin kırılmasına yol açabilir. Düşme sırasında bacakları kıvırma gibi bir reflekste sıklıkla devreye girer ve bu da düşmeyi daha tehlikeli hale getirir. Dizlerin hasar görmesine yol açabilir. Dirsek ve bilek gibi eklem yerlerini korumak önemlidir. Bunun için düşmeyi kabullenmeli ve yere mümkün olduğunca yumuşak inmenin yollarını aramalıyız. Dublörlerin ya da futbolcuların düşüşlerine dikkat edecek olursanız düşme süresini uzatmak için yuvarlandıklarını görürsünüz. Bu yuvarlanma olayı, çarpmanın süresini uzatarak çarpma kuvvetinin dağılmasını sağlar. Aynı zamanda darbe vücudun omuz, sırt ve kalçalar gibi daha etli ve yumuşak yerleri tarafından karşılanmış olur. Bu kemik ve eklem bölgelerinin darbe almasından daha iyidir. Bu bilginin bir diğer kanıtı da boksörlerin ringde hafifçe yaylanarak durmaları ve aldıkları yumrukları yumruğun temas gücünü azaltmak için yumruğun geldiği yönün tersine doğru vücutlarını esnetirler.

Kaynaklar:

Benzer Kanıtlar