Hepimiz birbirimizden birçok açıdan farklıyız. Kuşkusuz özünde hiçbir farklılık iyi ya da kötü değildir. Ancak genellikle farklılıklara olumlu veya olumsuz anlamlar yüklenir. Bu da farklı tutumlara ve toplumun sınıfsal bir yapı içinde algılanmasına yol açar. Toplumun “aşağı” sınıfları sürekli ve sistemli olarak baskıya maruz kalır. Bu baskı sistemi, insanın üyesi olduğu sosyal grup tarafından az ya da çok güç ve ayrıcalık elde etmesini sağlar.  Dünya’nın dört bir yanında sıklıkla görülen ırkçılık, ataerkillik, mizojini (kadın düşmanlığı), sınıfçılık ve diğer yanlılıklar bu baskı biçimlerinden bazılarıdır.

Etkisi Katlanarak Artar

İnsanlar aynı zamanda birden fazla sosyal grubun üyesi olabilirler. Katmanlardan oluşan çoklu sınıf sistemi, ayrı ve bağımsız değil tam tersine iç içe geçmiş bir yapıdadır. Baskı sistemleri, bireyi toplu olarak etkiler. Yani bir insan, baskın grubun üyesiyken başka bir grubun da parçası da olabilir. Bu yüzden bazı kimlikleri sayesinde ayrıcalıklar elde ederken diğer kimlikleri yüzünden olumsuz etkilere maruz kalabilir. Farklı grupların parçası olmak aynı zamanda farklı baskı çeşitlerine maruz kalmaya ve baskının etkisinin katlanarak artmasına neden olur.

Özümsenmiş Baskı Nedir?

Uzun bir süre toplumun dominant bir grubunun baskısına maruz kalmış olan gruplarda aslı olmayan mitlere inanma eğilimi artar. Bu grupların üyeleri kendilerine yüklenen olumsuz imajı kabullenir ve durumu hak edilmiş, kaçınılmaz bir durum olarak görmeye başlarlar. Ezilen gruptaki bireylerin uygulanan aşağılamayı doğal bir yaşam tarzı olarak görmeye başlamalarına baskının özümsenmesi denir.

Oluşma Nedenleri

Nesiller arası iletim

En temel inançlarımız erken çocukluk döneminde oluşur. Bu inançlar, sonraki yıllarda söz konusu olan yaşam tecrübelerinin ve edinilen bilgilerin nasıl yorumlayacağının temelini oluşturur. Çocuklar, ebeveynleri, akrabaları ve bakıcıları tarafından öğretilenleri benimserler çünkü aldıkları bilgiyi eleştirme konusunda gerçek bir yetenekleri yoktur. (Bu örneklerle sıklıkla karşılaşırız, hepimizin etrafında tıpkı annesi ya da babası gibi konuşan çok sayıda çocuk, ergen ve hatta yetişkin yok mu?)

Bununla birlikte mesajın kaynağını güvenilir bulmamız durumunda zaten genel olarak daha az sorgulama eğilimi gösteririz. Ebeveynler benimsedikleri görüşleri, yetiştirdikleri çocuklara iletilirler. Yani aslında çocuk doğduğu anda baskıyı özümsemeye başlar.

Sosyalizasyon

Toplum bireye farklı roller bahşeder, bu roller uyulması gereken kurallar seti ile gelir. Bireyden üyesi olduğu grubun kurallarına uyması beklenir. Alt gruba mensup bireyler sürekli olarak çevrelerinden baskı görürler. Bu baskı sadece bireysel insan ilişkileri ile sınırlı kalmaz, televizyon, gazete ve internet gibi mecralarda da kendini gösterir. Normlara ve statükoya sadık olan alt grubun üyeleri “normal” kabul edilir. Hatta bazen tutumları nedeniyle ödüllendirilir bazen de cezalandırılırlar. Baskının sosyalizasyon yolu ile özümsenmesi oldukça yaygın ve güçlü bir aktarım kanalıdır. Çocuğun yetiştiği aile, baskıyı özümsemiş yetişkinlerden oluşmamış olsa bile çocuk toplumun baskıcı davranışları karşısında baskıyı özümseyebilir.

Sosyal Medya

Sosyal medya, sosyalizasyonun önemli bir alt birimi olmayı hak edecek kadar yaşamımıza dahil oldu. Sosyal medya kedimizi ve başkalarını algılayışımızı derinden etkiliyor. Onaylanma iştahımızı kabartarak, kendimizle ilgili algımızı olumsuz etkileyebiliyor. İnsanlar sürekli yargılamanın, siber zorbalığın ve kasıtlı rahatsızlık verici unsurların (trollerin) kurbanı haline geliyor.

Kabulleniş- Özümsemenin Normalleşmesi

Kurban grubuna mensup bireyler hem bireysel olarak hem de grup olarak kendilerinde bir sorun olduğuna inanırlar. Bu da onların kimliklerini kabullenme ve diğerlerine katılma şansını ortadan kaldırır.

Baskı sonucunda sınırlandırıcı görüşleri kabullenen birey, sonuçta kendi kendisine de aynı baskıları uygular hale gelir. Bu etkileri grubunun diğer üyelerine yansıtır. Bu inançlar, varlıklarının bir parçası haline gelir. Günlük yaşamlarının tavır ve davranışlarının temelini oluşturur. Yani buradan anlayacağımız maruz kalınan baskılar içselleştirildiğinde artık baskıcı bir unsur olmadan da baskı sürer. Çünkü kişinin bizzat kendisi baskıyı uygulayan durumuna gelir. (Kendi kendinin gardiyanı olmak diye tabir edilen durum ortaya çıkar.)

Baskı Özümsendiğinde Birey Nasıl Etkilenir?

Özümseme bireyi pek çok açıdan etkiler. Ancak saysız etki unsuru olduğundan bunların listelenmesi hiç kolay değildir.

Benlik ve Kimlik

Baskı altındaki grupların yaşamları, baskın gruplar tarafından belirlenir. Bu nedenle, ezilen bireyler, kendi kendilerini geliştirme imkanlarından yoksun kalırlar. Kim olduklarını ve ne yapmaları gerektiğini baskın grubun perspektifine göre belirlerler. Buna ilaveten öz farkındalık yoksunluğu sürekli baskı ile birleşerek kişinin öz değerlilik ve öz saygısını da sürekli olarak aşındırır. Sonuçta baskılanan grup bireylerinin dominant grupla ilgili bilgileri kendileri hakkındaki bilgilerinden daha fazla olur. Bu durumda ya hem kendilerinden hem de dominant gruptan nefret ederler ya da onlar gibi davranırlar.

Duygular

Birey, baskıcının görüşlerini kısmen kabul ettiğinde, kendi bakış açısı ve baskıcı görüşler zihninde bir dualiteye yol açar. Bu da kişinin aklında karışıklığa ve sürekli bir huzursuzluk haline neden olur. Baskının özümsenmesi demek, baskının ve aşağılamanın kalıcı hale gelmesi demektir. Bu geçekleştiğinde birey hedef olma riskini göze alamayacağından duygularını özgürce ifade etme imkanından da yoksun kalır.

Utancın yol açtığı olumsuz duygular, (korku, öfke ve çaresizlik vb.) baskıcının varlığını daimi kılar. Kişi sadece baskıyı değil, bu duyguları da özümser. Bu kötü duygular, kişinin karakterinin temel unsurları haline gelir.

Mental Sağlık

Baskı gören ve baskıyı özümseyen bireyler, mental sağlık sorunlarına karşı daha duyarlı bir hale gelirler. Bu bireyler bazen hissettikleri acıyı da yardım almayı da reddederler. Bu da depresyon, anksiyete, paranoya vb. psikolojik sorunlara yol açabilir.

Baskıyı Özümseme Konusunu Anlamak Neden Önemlidir?

Bireyin kendisinin en iyi versiyonu olabilmesi için bu fenomeni çok iyi anlaması gerekir. Maruz kaldığı baskıyı, kendi suçu ve değişmez bir şey olarak gören bir insan, bunu engelleyemez. Hatta baskının bizzat uygulayıcısı haline gelir. Kadın kimliğinin erkek kimliğinden daha alt bir sınıfı temsil ettiği toplumlar buna örnek verilebilir. Eğer bir toplumda kadın, erkekten daha aşağı bir mertebede görülüyorsa, bu nedenle de erkeklere tanınan bazı haklardan ve özgürlüklerden mahrum bırakılıyorsa kadının karşısında iki yol vardır. Birincisi mevcut durumu kabullenmek ve baskıyı özümsemek; ikincisi ise baskılandığını fark edip bunu değiştirmek için girişimlerde bulunmak. Girişimde bulunmanın hepimizin çok iyi bildiği bazı bedelleri vardır.  Ancak gelişmenin tek yolu da budur. Yani kendisine uygulanan haksızlığı fark eden kadının içinde olduğu kısır döngüyü kırabilmesinin tek yolu, baskıyı özümsememektir.

Kısır Döngü Nasıl Kırılır?

Öncelikle tarihsel aktarımın yani ailelerin evlatlarına özümsenmiş baskıyı aktarmamaları gerekir. Çocukları yetiştirirken eleştirel ve bağımsız düşünme alışkanlığını geliştirmelerini sağlamak herşeyden önemlidir. Çocuklar bu konuda teşvik edilmelidir. Yine baskılanan kadın örneği üzerinden ilerleyecek olursak eğer bir kadın kendisine uygulanan baskıyı fark edecek olursa bu baskıyla mücadelenin en önemli cephesi yetiştireceği çocuklara baskıyı aktarmamak olacaktır.

Kültürler hakkında bilgi sahibi olma için çaba sarf etmek, medyanın ve toplumun değer yargılarından farklı bir bakış açısı geliştirmeye katkı sağlar. Kültür ve tarih konusunda bilimsel nitelikli eserler okumak, yukarıda sözü edilen zehirli duygulardan kurtulabilmenin iyi bir yoludur. Bu sayede insan yalnız olmadığını ve içine düştüğü baskı zincirini kırabileceğini fark eder.

Maruz kalınan baskı ve aşağılamanın yarattığı cehennemden kurtulmanın belki de en önemli anahtarı, kişinin insan onuruna duyduğu saygı ve sevgiyi gözden geçirmesi ile mümkün olur. İnsana insan olduğu için değer veren birey, kendisine de saygı ve sevgi duyar. Birbirine destek olmak ve birbirini takdir etmek baskıyı özümsemeyle mücadelenin en iyi yoludur. Çünkü bu sayede baskı yerine nezaketi ve hoşgörüyü özümsemiş oluruz.

Kaynaklar:

Benzer Kanıtlar