İletişimin at sırtında taşınan mektuplarla sağlandığı zamanlarda, çok sevdiğiniz birinin ciddi şekilde hastalandığını bildiren bir mektup aldığınızı hayal edin. Böyle bir durumda kuşkusuz, telaş, korku, endişe ve büyük bir keder kolkola girip insan ruhunda derin yaralara yol açabilir. 1825 yılında Samuel Morse, böyle bir mektup almıştı. Karısının hasta olduğunu, hatta durumunun giderek ciddileştiğini bildiren mektup eline ulaştığında, evine koştu. Ruhunda derin yaralar bırakan bu mektup olmasaydı, bugün “Morse” adı hiçbir şey ifade etmeyecek, belki de telgraf hiç varolmayacaktı.

Kendi adı ile anılan “Mors” alfabesini icat ederek, telgraf teknolojisini geliştiren Samuel Morse’a çok şey borçluyuz. İletişim alanında çığır açan buluşu gerçekleştirerek, 24 Mayıs 1844’te ilk telgraf mesajını göndermiştir. Buluşu teknolojik birçok başka buluşa fayda sağlamıştır.

Mucit olarak anılmadan önce profesyonel bir ressam olarak tanınan Morse, 1810 yılında Yale’den mezun olduktan sonra ,Londra’ya gitmiş ve çalışmalarına Royal Academy of Arts’ta devam etmiştir. Burada yaptığı Dying Hercules isimli yağlı boya tablosu eleştirmenler tarafından övgü ile karşılanmıştır. Amerika’ya döndükten sonra, Amerikalı politikacılardan John Adams‘ın ve James Monroe‘nun resimlerini yaparak ünlenmiştir.

Şubat 1825’te Morse, Marquis de Lafayette’in resmini yapmak için Washington’dayken, babasından bir mektup alır. O tarihte mektuplar at sırtında yolculuk etmekte ve bir mektubun sahibine ulaşması çok uzun sürmektedir. Babasının mektubundan karısı Lucretia’nın ciddi şekilde hastalanmış olduğunu öğrenince, çalışmalarını bırakıp, evine koşar. Ancak eve vardığında çok geç kalmış olduğunu anlar. Morse’un karısı, üçüncü çocuklarının doğumu sırasında ortaya çıkan sağlık sorunu nedeni ile yaşamını yitirmiştir. Üstelik Morse cenazeye bile yetişememiştir. Bu trajik olay Morse’u derinden yralar. Sonradan kızı Suzan’a yazdığı mektupta, Morse “Sevgili annenden mahrum kalmanın beni nasıl yaraladığını ve bu yaraların nasıl açık kaldığını bilemezsin” diye yazmıştır. Ancak Morse’un açık kalan yarası olmasaydı, Morse alfabesi ve telgraf da hiç var olmayabilirdi.

Morse karısının ölümü ardından, ressamlık kariyerine birkaç yıl daha devam eder. Ancak bu trajik olay sonrasında aklındaki en önemli mesele, ölüm-kalım mesajlarının uzak mesafelere anında iletilmesi olur. 1832 yılında, yeniden Avrupaya giderek, elektromıknatıs üzerinde çalışan Charles Thomas Jackson’la çalışmaya başlar. Morse mesajların anında iletileceği bir sistemin mümkün olduğuna yürekten inanmıştır. Kısa bir süre sonra haklı çıkar. Çalışmaları sonuç verir ve 1844 yılında Morse,  Washington ile Baltimore arasında, incilden bir söz olan “Tanrı ne yaptı?” mesajını telgraf ile ulaştırmayı başarır.

Morse ressam olarak da kalıcı bir etki yaratmıştır. 1832 yılında 1.300 dolara satılan eseri, 1982 yılında 3.35 milyon dolara alıcı bulur. Bu sanat eseri, aynı zamanda o tarihe kadar Amerikalı bir sanatçı tarafından yapılmış en değerli eser olur.

Telgraf ile ilgili önceki çalışmalar

İlk çalışmalar 1792 yılında Claude Chappe tarafından yapılır. Elektrikli telgraf konusundaki ilk çalışmalar ise İngiliz bilim insanı Sir C. Wheatstone tarafından yapılmıştır. Bu çalışma çok başarılı olmamış olsa da daha sonra yapılacak çalışmalara ışık tutmuştur. İlk başarılı telgraf Amerika’da 1832 yılında Samuel Morse tarafından tasarlanmış ve üretilmiştir. Elektrik ile çalışan telgraf, elektrik manyetizmasının bilinen ilk uygulaması kabul edilir.

Türk topraklarında telgraf

Morse ilk madalyasını Osmanlı padişahından almıştır. Türk topraklarında ilk kez telgraf, 1847 yılında Sultan Abdülmecit Han zamanında Beylerbeyi Sarayı’nda kullanılır. İlk telgraf merkezi, Gülhane’de kurulur. Kırım Savaşı sırasında Osmanlı Devleti, Avrupa ülkeleri ile telgraf aracılıyla iletişim kurar.

Kaynaklar:

Benzer Kanıtlar