Dünyada insan sayısından 100 milyon kat fazla sayıda bakteri yaşıyor. İnsanın çoğalma hızından 500 bin kat hızlı çoğalabiliyorlar. Metan, hidrojen, nitrojen ve fosfor devinimlerini etkileyerek bitkileri işlevsel hale getiren de yine bakteriler. Ormanlar nasıl gezegenimizdeki eko sisteme hizmet ediyorsa bakteriler de eko sistemimizin baş rol oyuncularından biri.

Bununla birlikte birçok ölümcül hastalığa sebep oluyorlar. Ancak son yüzyılda insan adeta mucizevi bir silah geliştirdi. Antibiyotik.

1928’de, Alexander Fleming antibiyotiği geliştirir ama iyileştirici etkisi olduğunu göremez. Sonra Dr. Flory ve Dr. Chain, antibiyotiği insan vücudundaki enfeksiyonları tedavi edecek şekilde geliştirmeyi başardılar.

Antibiyotik, temel olarak bakterileri öldürüp bizi öldürmeyen bir zehir çeşididir. Antibiyotiğe maruz kalan bakterilerin çoğu ölür ancak bazıları hayatta kalır. Hayatta kalanlar antibiyotiğe direnç kazanmış olanlardır, yani eskisinden daha güçlü bakteriler haline gelmişlerdir. Hal böyle olunca biz de yeni bir silah geliştirmek zorunda kalıyoruz. Yani yeni bir antibiyotik. Biz antibiyotik geliştiriyoruz, bakteriler ise direnç! Aramızdaki mücadele 1928 yılından beri bu şekilde sürüyor.

AntibiyotikBulunduğu yılDirencin geliştiği yıl
Sulfonamides19351940
Penicillin19421945
Streptomycin19441958
Tetracycline19481954
Chloramphenicol19491956
Erythromycin19521983
Vancomycin19551982
Cephalosporins19641969
Quinolones19671969
Clindamycin19681979
Carbapenems19851998
Cipro19871990
Linezolid20002003
Telithromycin20032004
Telavancin2009?

Aşırı Çevresel Kullanım

 

Onlar her yerdeler: El sabunları, mutfak havluları, plastikler, elektrik süpürgeleri, yoga matları, bebek arabaları, tırabzanlar, kasklar, yüz temizleme jelleri, hava filtreleri, sivilce kremleri vb.

Şu ana kadar kullandığımız bütün antibiyotikler yaşadığımız dünyada bulunan organizmalardan geliyorlar. Toprak mantarlarından, ekmeğin üzerinde büyüyen küflerden ya da dışarıdaki diğer organizmalardan. Milyarlarca yıldır, yaşam mücadelesi veriyorlar. Sonra son dakikada biz geliyoruz (1928) ve diyoruz ki bu kimyasalları alıp, yüksek dozlarda, çevremizdeki dünyaya püskürteceğiz. Böylece, birçok mikrop, bu kimyasallar tarafından yok edilecek. Hayatta kalanlar ise onları maruz bıraktığımız kimyasallara karşı direnç kazanacaklar. Bu kalanları da başka kimyasallara maruz bırakacağız ve yine çoğu yok olacak ama bazıları yine hayatta kalacak, hayatta kalanlar bu iki kimyasala birden bağışıklık kazanmış, eskisinden çok daha güçlü bakteriler olacaklar. Buna ne kadar devam edebiliriz?

Aşırı Tıbbi Kullanım

Birinci Dünya Savaşı’nda bulaşıcı hastalıklar nedeni ile ölenler, savaş yaraları nedeniyle ölenlerden fazlaydı. İkinci Dünya Savaşı’nda ise antibiyotikler bulunmuştu ve şimdi en önemli sorun, büyük miktarlarda üretebilmekti. İnsan kısa sürede bunu da başardı. Ancak şimdi başka bir sorun var. Büyük miktarlarda üretiyoruz. Ne kadar gerekli olduğuna aldırmadan büyük miktarlarda tüketiyoruz.

Konu ile ilgili olarak, Alexander Fleming 1945’te New York Times’ta yayınlanan söyleşisinde, penisilini gereksiz kullanan kişiler, penisilinin artık işe yaramaması nedeni ile ölen insanların ölümünden, ahlaken sorumludur. Umarım bu kötülük def edilir, demiştir.

Aşırı Zirai Kullanım

Hayvan yetiştiriciliğinde çok yüksek dozlarda antibiyotik kullanılıyor. Kullanılan antibiyotiğin %80’i tedavi amaçlı değil. 60’lı yıllarda hayvanlara düşük dozlarda antibiyotik verilirse daha hızlı büyüdükleri tespit edilmiş. Nedenini o zamanda bilmiyorduk, hala da bilmiyoruz. Bildiğimiz tek şey hayvanların daha hızlı büyüdükleri. Antibiyotik besicilikte önce düşük dozlarda, sonra daha fazla dozlarda (penisilin ve özellikle tetrasiklin) kullanılmaya başlandı. Bunun adına da yem verimliliği dendi. Ancak son yıllarda bunun bir hata olabileceği üzerinde duruluyor ve konu yeniden incelenmeye başlandı. Hatta Avrupa Birliği ülkelerinde büyüme amaçlı kullanımına son verildi.

Bir diğer önemli sorun;

Bir ilacın geliştirilebilmesi için, ortalama on yıl gibi bir süre ve yaklaşık bir milyar dolar harcanması gerekiyor. Ancak piyasaya sürüldükten bir yıl gibi kısa bir süre sonra, bir bakterinin o ilaca karşı direnç kazandığını düşünün. İki yıl içinde birçok bakteri dirençli hale gelecektir. Bu demek oluyor ki beş yıl sonra bu antibiyotik kullanılamayacaktır. İnsülin, Statin veya Viagra yapmak varken ilaç firmaları niçin antibiyotik geliştirmekle uğraşsınlar.

Bakterilerle olan ilişkimizi anlatan en iyi açıklama, Nobel ödüllü Doktor Jashua Lederber’den gelmiş. Gelecek, mikropların genleri ve bizim zekamızın karşı karşıya geldiği serüvenler şeklinde evrilecektir. Mikroplar genleri sayesinde her şeye uyum sağlayabiliyorlar. Zekamızı onların genlerine ayak uydurmak için kullanmak, bizim elimizde.

“Yeryüzünde felaketler ve kurbanlar var. Elimizden geldiğince, felaketin yanında yer almamak bizim elimizde.”

Albert Camus

Kaynaklar:

Benzer Kanıtlar