Tansu Çiller’in başbakan olduğu yıllarda, çok değerli öğretmenim Profesör Ahmet Aslan, Tansu Çiller’in İngilizce konuşurken adeta başka bir insana dönüşmüş gibi göründüğünü söylemişti. Sevgili öğretmenimin pek çok sözü gibi bu da aklıma takıldı ve yıllar boyunca hem kendimi hem de çevremdeki insanları başka dilleri konuşurken gözlemleyip, bu ilginç tespite dair kendimce bulgular toplamaya çalıştım. Acaba “Bir lisan bir insan” ya da “Bir lisan öğrenmek yeni bir ruh edinmektir.” deyişlerinde yeni bir dil öğrenmeye övgüde bulunmanın ötesinde bir şey kast edilmiş olabilir mi diye düşündüm.

Ancak bu makalenin yazılma sebebi yıllar öncesine dayanan öznel bir merak olsa da burada aktaracağım bilgiler öznel gözlemlerime değil, psikiyatristlerin ve dilbilimcilerin yaptığı araştırmaların bulgularına dayanacaktır.

Araştırma bulgularına girmeden önce bu sorunun yanıtının ne kesinlikle evet ne de kesinlikle hayır olduğunu belirtmeliyim. Yeni bir dil öğrenmek, bölünmüş ve çoklu kişilik yapısının ortaya çıkacağını garanti etmez ama insanın düşünme sistemini etkilediğinden bazı davranış değişikliklerine yol açabilir.

Araştırmalar

Konu ile ilgili ilk çalışma yaklaşık 40 yıl önce yapılmıştır. Profesör Susan Ervin-Tripp, Japon kökenli Amerikalı kadınlardan oluşan bir grup katılımcıya, İngilizce ve Japonca cümle tamamlama görevleri vermiştir. Deneyin sonucunda aynı katılımcıların aynı cümleleri İngilizce olduğunda farklı, Japonca olduğunda farklı şekilde tamamladıkları görülmüştür.

Benzer bir deney de Profesör David Luna ve meslektaşları tarafından gerçekleştirmiştir. Bu defa katılımcılar, Hispanik Amerikalı kadınlardır. Hem İngilizce hem de İspanyolca konuşan katılımcılardan bir reklam görselindeki kadının karakterini tasvir etmeleri istenir. Bu tasvirlerden biri İngilizce diğeri ise İspanyolca yapılmış ve iki yorum arasında 6 aylık bir ara verilmiştir. Sonuçta; oyuncu kadının karakteri ile ilgili olarak, İspanyolca konuşurken “bağımsız, özgürlüğüne düşkün” gibi yorumlar öne çıkarken, İngilizce konuşurken “geleneksel, ailesine düşkün” gibi yorumlar öne çıkmıştır. Bu sonuçlar, dil değişikliğinin ifade şekli yanı sıra görüşleri de etkilediğini göstermiştir.

İki dillilik üzerinde pek çok araştırma yapmış olan psikolinguistik uzmanı Profesör Francois Grosjean ise değişimin olduğunu kabul eder ancak bu değişimin dilden değil, dilin ait olduğu kültürden kaynaklandığını öne sürer. Grosjean tarafından tasarlanan ve 2006 yılında gerçekleştirilen bir çalışmada, İspanyolca ve İngilizce konuşan deneklerle kişilik özelliklerinin tespit edilmesi amacı ile birebir görüşmeler yapılmıştır. Yapılan kişilik analizlerinde deneklerin İspanyolca konuşurken daha içe dönük, İngilizce konuşurkense daha dışa dönük özellikler sergiledikleri gözlemlenmiştir. Aynı analiz, tek dil konuşan Amerikalı ve Meksikalı deneklere uygulandığında; Meksikalıların daha içe dönük, Amerikalıların daha dışa dönük oldukları görülmüştür.

Bu bulgulara dayanarak Grosjean, insanın konuştuğu sırada hangi dili konuşuyorsa o dilin kültürünün etkisi altına girdiği tezini geliştirmiştir. Her kültürün kendine özgü gelenekleri, inançları vb. vardır. Grosjean’a göre konuşulan dil değiştiğinde değişen tek şey kelimeler olmaz çünkü dilin kültürel ögelerini transfer etme gibi ilginç bir potansiyeli vardır. Ancak unutulmaması gereken en önemli nokta bizi biz yapan tek şeyin kültür olmadığıdır. Yani kültür nasıl düşüneceğimizi ve nasıl davranacağımızı etkileyebilir ama belirleyemez.

Konuşulan dilin değişmesi ile ortaya çıkan değişikliklerin bir diğer muhtemel nedeni ise diller arasındaki geçişin belli durumlarda gerçekleşmesidir. İnsanoğlunun bulunduğu ortama uyum sağlama konusunda üstün bir yeteneği vardır. Hiçbirimiz her ortamda aynı kişilik özelliklerini sergilemiyoruz. İş ortamında, aile ortamında ya da arkadaşlar arasında mutlaka az ya da çok farklı kimliklere bürünüyoruz. Bu yüzden değişim bazen de dilden kaynaklı değil durumdan kaynaklıdır.

Bir başka çalışmada ise benzer özelliklere (yaş, sosyo ekonomik statü, eğitim vb.) sahip, İran’da doğup, hayatlarının ilk bölümünü İran’da yaşadıktan sonra Amerika’ya göç etmiş ve bu sayede hem Farsça hem de İngilizce konuşabilen katılımcılarla gerçekleştirilmiştir. Alçakgönüllülük ve bencillik gibi kişilik özelliklerinin belirlenmesini sağlayacak bir anket formu hazırlanmıştır. Katılımcılar iki gruba ayrılmıştır. Birinci gruptan sorulara Farsça yanıt vermeleri istenirken ikinci gruptan İngilizce yanıtlar istenmiştir. Çalışmanın ilk etabı ardından 3 hafta ara verilmiş daha sonra birinci gruptan İngilizce, ikinci gruptan Farsça yanıtlar istemiştir. Katılımcıların neredeyse tamamında cevap verdikleri dile bağlı olarak kayda değer farklar ortaya çıkmıştır. İngilizce cevapların Farsça cevaplara kıyasla çok da gerçekçi bir tutuma sahip olduğu görülmüştür. Bu çalışma ise dilin değişmesi ile oluşan farkın, temel bir kültürel veya durumsal farktan çok daha derin olduğunu göstermiştir.

Gördüğünüz gibi yapılan çalışmalar bir farklılığın ortaya çıktığı konusunda genel bir görüşün oluşmuş olduğunu göstermekle birikte bunun neden kaynaklandığı konusu tartışmalıdır.

Kaynaklar:

Benzer Kanıtlar