Hıçkırık diyafram kasının aniden ve istemsizce kasılmasıyla oluşur. Genellikle tekrarlayan bir kasılmadır. Tıbbi adı SDF (synchronous diaphragmatic flutter)’dir. Ancak bu uzun ismin hatırlanması güç olduğundan pek kullanılmaz. Genellikle kısa süreli ve zararsızdır. Bebeklerde ve hızlı yemek yiyen kişilerde sık görülür. 

Neden hıçkırırız?

Hıçkırığın oluşmasına atfedilen çok sayıda neden vardır. Yüzden fazla farklı fizyolojik neden hıçkırığın başlamasına neden olabilir ancak en yaygın olan neden, midenin genişlemesi ve mideyle yemek borusu arasındaki asit hareketleridir. Bu durumlardan birinin ya da her ikisinin birden söz konusu olması durumunda diyaframa bağlı sinirler uyarılır ve hıçkırık ortaya çıkar.

Bunun yanı sıra ısı değişimleri ve duygusal durumda meydana gelen dalgalanmalar beyin ile diyafram arasındaki sinirlerin etkileşime girmesine ve hıçkırığın başlamasına neden olabilir.

Hıçkırık, diyafram kasına eşlik eden birkaç kasın (boyun, yüz, göğüs, boğaz vb.) aniden kasılmasıyla ses telleri arasındaki açıklığın hızla kapanmasına ve bu sırada gerçekleşen kısa soluk alımının dışarı “hık” diye duyulan bir ses çıkmasına neden olur.

Vücudumuz hıçkırarak neyi amaçlar?

Hıçkırık vücudumuzda herhangi bir işleve hizmet ediyor gibi görünmemektedir. Bazı bilim insanları hıçkırığın, nefesimizi kontrol eden sinirlerde meydana gelen bir sorun (bir arıza) olduğunu ileri sürer ancak bazı bilim insanları da hıçkırığın dört ayağı üzerinde yürüyen atalarımızdan miras kalan bir özellik olduğunu iddia eder.

Hıçkırığın evrimsel açıklaması şöyledir: Bugün birşey yediğimizde, yiyeceğin ağzımızdan midemize olan yolcuğuna yer çekimi de yardımcı olur. Oysa dört ayağı üzerinde yürüyen atalarımız yutma işini yer çekiminin yardımı olmadan yapmak zorundaydı. Bu da yiyeceklerin yemek borusunda sıkışması, takılı kalması gibi durumların sıklıkla yaşanmasına neden oluyordu. Bu teoriye göre; yemeğin boğazda kalmasıyla uyarılan sinirler, hıçkırığa neden olur, hıçkırık sırasında gerçekleşen hızlı nefes alımı, tıpkı bir vakum makinesi gibi boğazda sıkışan yiyeceğin mideye çekilmesini sağlamak amacı ile evrim sürecinde geliştirilmiş bir özelliktir.

Tehlike işareti olabilir mi?

Kısa süreli bir hıçkırık nöbeti herhangi bir sağlık sorununa işaret etmez. Ancak bazen günlerce haftalarca devam eden hıçkırık nöbetleri görülebilir. Hıçkırık birkaç günden daha uzun sürerse, “kalıcı hıçkırık”; bir aydan fazla sürerse “kronik hıçkırık” adı ile anılır.  48 saati geçen hıçkırık nöbetinde doktora gidilmesi tavsiye edilir zira bu kadar uzun süren hıçkırık, ciddi bir hastalığın belirtisi olabilir. Hıçkırık herhangi bir hastalıktan kaynaklanmıyorsa bile uzun süre hıçkırmak kişinin yemek yemesini, uyumasını ve konuşmasını etkileyeceğinden bizzat kendisi de bazı sağlık sorunlarına neden olabilir. Uzun süreli hıçkırıkların büyük bölümü merkezi sinir sistemi ve mide rahatsızlıklarından kaynaklanır.

Kayıt edilmiş en uzun hıçkırık

Tıp tarihinde kayıtlara geçmiş en uzun süre hıçkıran kişi Charles Osborne adlı bir çiftçi olmuştur. Charles Osborne 68 yıl boyunca kesintisiz hıçkırmıştır. Osborne’un bu süre zarfında (uyanık kaldığı zamanlarda dakikada ortalama 20 defa hıçkırdığı düşünülerek,) 595.698.000 defa hıçkırmış olduğu tahmin edilmektedir.

Kaynaklar:

Benzer Kanıtlar