Gezegenimizin eriyik haldeki çekirdeği, yüzen devasa levhalarla kaplıdır. Bu yüzen levhalara, tektonik levha denir. Kıtasal levhalara bağlı olan tektonik levhalar birbirine doğru hareket ederler ve buna kıta kayması denir. Kıta kayması, sıra dağları, volkanik bölgeleri vb. oluşturur; dünyanın çehresinin sürekli olarak değişmesine neden olur.

Milyarlarca yıl boyunca yeryüzünün sürekli olarak değişmesine yol açan kıtasal kayma, bir insanın (hatta hiçbir canlının) ömrünün yeteceği kadar hızlı bir şekilde gerçekleşmemiştir. Öte yandan insan, doğaya hükmetme konusunda son derece kararlıdır. Ayağının altındaki toprak kaysa da o, bu geçici zemine kalıcı yapılar inşa etme amacıyla çalışıp durur. Bu günkü yazımızda kıtasal kaymanın insan yapımı şehirleri, barajları, limanları vb. nasıl etkilediğini özetleyeceğiz. Bu soruyu cevaplamak için, kıta kaymalarına daha yakından bakmalı ve etkilerini potansiyelini dikkate alarak değerlendirmeliyiz.

Kıtasal Kayma Nedir?

Kıtasal kayma; kıtaların jeolojik zaman zarfında yeryüzünün kademeli olarak şekil değiştirmesine neden olan hareketleridir. Tarihin çeşitli zamanlarında gezegenimiz, süper kıtaların varlığına bunların sıkışıp, ayrılmasına, okyanusların ve sahil şeritlerinin oluşmasına sahne olmuştur. Gezegenimizdeki son büyük süper kıta Pangea, yaklaşık 175 milyon yıl önce dağılmıştır. Yani bugün Avrupa, Afrika, Güney Amerika ve Kuzey Amerika olarak bildiğimiz kıtalar bir zamanlar birleşik haldeydi ve bu sayede hem bitkiler hem de hayvanlar özgürce yayılabildiler.

Kıta kayması, Dünya kabuğunun tektonik levhalarının genel hareketi olan plaka tektoniğinin bir sonucudur. Dünyanın kabuğu okyanus tabanından ve ondan daha az dayanıklı olan kıtasal levhalardan meydana gelir. Levhalar hareket ettikçe magmanın ısıyayma (konvesiyon) nedeni ile birkaç farklı tip etkileşim meydana gelir. Bu farklı etkileşim türleriyle ilgili daha detaylı bilgi için burayı tıklayabilirsiniz.

Silfra’da iki tektonik plaka arasındaki dalgıç fotoğrafı. Reykjavik-İzlanda

Dönüşüm Sınırları ve İnsan Yapımı Yapılar

Yukarıda da bahsetmiş olduğumuz gibi dönüşüm sınırı, iki tektonik plakanın birbirine doğru hareket etmesi ve agresif bir şekilde birbirlerini aşındırmasına yol açar. Dönüşüm sınırının en ünlü örneklerinden biri, Kuzey Amerika’nın batı kıyısında Kuzey Amerika ve Pasifik Plakasının buluştuğu yerdedir. Bu iki plaka için ana temas noktası, San Andreas Fayı’dır ve 10.046 km uzunluğundadır.

Şu anda Pasifik levhası, kuzeye doğru yavaşça hareket ederek önemli oranda bir sürtünme meydana getirmektedir. Levhaların bu hareketi, kısa enerji patlamalarına ve bu enerjinin dağılmasına yol açar ki biz buna deprem deriz. Kaliforniya’da küçük depremler oldukça yaygındır. Neredeyse haftada ortalama bir deprem olur. Bu kötü bir şey değildir çünkü hafif depremler, baskının küçük salınımlarla boşalmasına katkı sağlar. Bununla birlikte plakanın kenarları birbirini yakaladığında (bazen bu yüzlerce yıl alabilir) ortaya çıkan şiddetli sürtünme büyük depremlere yol açar. Bu depremlerin şiddeti, bir şehri haritadan silecek kadar güçlü olabilir. Yalnızca ABD’de, depremin yol açtığı yıllık zararın 4 milyar dolar olduğu tahmin edilmektedir ve dünya genelinde düzinelerce başka deprem eğilimli bölge vardır.

Bununla birlikte, kıtaların kayması ve insan yapımı yapılar söz konusu olduğunda tek sorun deprem değildir. Doğal afetler içinde en tahrip edicilerden biri olan yanardağlar da plaka tektoniğiyle bağlantılı olarak ortaya çıkar. Yanardağların %60’ı fay hatlarında ve plaka sınırlarındadır. Tektonik plakaların çarpışması ile oluşan yükseklikler de sıradağların ortaya çıkmasına neden olur.

Volkanik püskürmeler, şiddetli ve yıkıcı olaylardır. Aslında, Kuzey Amerika’daki Yellowstone Milli Parkı‘nın altında, eğer patlarsa bu bölgeyi onlarca yıl boyunca yaşanamayacak hale getirebilecek süper volkanlar vardır.

Mt. Ateş Çemberindeki yanardağlardan biri olan St. Helens, 1980 yılında patladı. ABD tarihindeki en feci yanardağ patlaması olarak kabul edildi. 50’den fazla insanın ölmesine neden olurken külleri 11 eyalete saçıldı. 80 km’lik toprak kaymasına yol açtı. Bugünün parasıyla 3 milyar dolardan fazla hasar meydana geldi. Volkanik kül çatıların çökmesine, havalandırma sistemlerinin tahrip olmasına ve havanın toksinlerle dolmasına neden olmuştur.

Kıtasal Sürüklenme ve Mühendislik Stratejileri

Kıtasal sürüklenme her zaman yanardağlar ve depremler gibi şiddetli etkilere yol açmaz. Aslında kıtaların kayması eğer deprem bölgesinde değillerse insan gözü ile fark edilemeyecek kadar yavaştır. Bununla birlikte mühendisler ve mimarlar tasarımlarında kıta kaymasını göz önünde bulundururlar. Örneğin bir köprü inşa ediyorsanız köprünün ayaklarının yer aldığı toprağın 50-100 yıl içinde nasıl değişeceğini hesaba katmanız gerekir. Köprünün harekete uyum sağlaması için hem gelişmiş mühendislik teknikleri hem de uygun esnek yapıda malzemeler kullanmak gerekir. Şok dalgalarını emmek için güçlendirilmiş bazlar ve baz yalıtıcı malzemeler kullanılır. Sismik aktiviteye ve sonuçta ortaya çıkan değişime karşı koyabilen yaklaşımlar benimsenir. Hem malzemeler hem de uygulanan teknikler son derece maliyetlidir. Ancak hem maddi hem de insani kayıp ihtimalleri düşünüldüğünde vazgeçilmez bir öneme sahip oldukları açıktır. Bununla birlikte, hidroelektrik santraller, otoyollar, üst geçitler, kanalizasyon sistemleri ve ulaşım sistemleri gibi devasa projelerin planlanmasında, potansiyel plaka aktivitesi projeksiyonları dikkate alınır.

Eğer bilim insanlarının öngörüleri doğruysa 250 milyon yıl içinde yeryüzü yeni bir kıtaya sahip olacak ve gezegenimiz bugün olduğundan çok farklı görünecektir. Gezegenimiz sürekli olarak değişiyor ama kendi yaşam süremizin perspektifi ile bunu kavramakta güçlük çekiyoruz. Günümüz insanı, levha tektoniği ile ilgili en büyük tehdidi depremler olarak görüyor. Oysa perspektifimizi insanoğlunun ve insan eseri yapıların varlığını tehdit eden unsurlar ölçüsünde genişletecek olursak en büyük deprem bile kıtasal kaymanın tehdidi yanında küçük kalır.

Kaynaklar:

Benzer Kanıtlar