İnsanların konuşma zamanlarının %0,3-%0,7’lik bölümünü küfürlü sözlere ayırdıkları tahmin ediliyor. Bu oran ilk bakışta düşük gelebilir. Ancak konuşma içeriğinin ne kadar geniş olduğu düşünüldüğünde, bu oran hiç de az değildir. Küfür, ayağımızı çarptığımızda çıkardığımız bir homurtu gibi çoğunlukla ani bir refleks olarak ortaya çıkar.

Sosyal olarak kabul edilemez olması yanı sıra arkadaş arasında mizahi bir eğlence aracı olarak da kullanılır. Buna karşın bir politikacının, bir sporcunun ya da televizyonda herhangi bir konuşmacının küfür etmesi hoş karşılanmaz. Ahlaki değerleri ihlal ettiği gerekçesi ile küfür eden insanlar, “küfürbaz”, “ağzı bozuk” vb. yaftalanabilir hatta bazen daha da ağır bir şekilde cezalandırılır. (Futbolcuların küfür yüzünden sarı kart görmeleri gibi.) Küfürlü sözler sarf etmenin olumsuz sonuçlarına karşın bu yasaklanmış geçitten geçmenin tuhaf bir cazibesi vardır. Bu makale bilimsel bir bakış açısı ile bu cazibenin neden kaynaklandığını araştıran Bergen’in ve Pinker’ın bulguları ışığında kaleme alınmıştır.

Tehdit Sinyali

Bilişsel psikolog Benjamin Bergen’e göre, fikirlerimizi sınırları belirlenmiş bir aralıkta (zaman, mekân) iletmek zorundayız. Bu bizi yoğun duygusal içerikleri aktarmak söz konusu olduğunda güçlü tepkiler vermeye zorlar ve bu çoğunlukla küfürlü sözlerle yapılır. Bergen, küfür konusunu mercek altına aldığı kitabında, küfrün beynin dilsel işleyişini, kişinin kültürel değerlerini ve görüşlerini anlamakta büyük bir paya sahip olduğunu söyler.

Evrimci bir açıklamaya göre küfür, evrim sürecinde tehdit sinyalinin iletilmesi amacı ile ortaya çıkmıştır. Atalarımız beklenmedik bir zorluk, bir saldırı veya bir acı vb. karşılaştıklarında yüksek sesle söylenmiş ve böylece başkalarına ne yaşadığını anlatmak için kullandıkları bu “kısa monolog” köklü bir alışkanlık haline gelmiş olabilir.

Bergen küfürlü sözleri dört kategoriye ayırır:

  1. Dini içerikliler,
  2. Cinsel içerikliler,
  3. Vücut fonksiyonları ile ilgili olanlar,
  4. Küçümseyici (ırkçı vb.) olanlar.

Hüsranın, öfkenin ve şaşırmanın ifadesi olarak söyleme katılan yüksek duygusal içerikli çoğu sözcük, bu kategorilerden birine girer. Aslında küfürlerin üçte ikisi, bu duyguların ifadesi amacı ile kullanılır. Bunun biyolojik kanıtı ise beynimizin acıdan ve endişeden sorumlu bölgesi olan amigdalanın küfür sırasında aktive olmasıdır. Dil yeteneğimiz, beynimizin sol yarı küresi ile ilişkilidir. Steven Pinker, “Düşüncelerin Öğeleri” adlı kitabında dil yeteneğinin gelişmesinin zekâ ve yaratıcılıkla ilgili olmadığını söyler. Ona göre dil, Darvinci doğal seçimin bir sonucudur.

Arınma

Klinik psikoloji çalışmaları, küfürlü sözlerin olumsuz duygulardan arındırıcı ve rahatlatıcı bir etkisi olduğunu göstermiştir.

Bergen tarafından yapılan bir çalışmada, deneklerden ellerini buzlu su dolu bir kaba sokmaları ve dayanabildikleri kadar dayanmaları istenir. Deneklerin bir kısmına elleri soğuk suyun içindeyken küfür etme izini verilirken diğer gruba bu izin verilmez. Sonuçta küfür etmesine izin verilen grup üyelerinin ellerini soğuk suda daha uzun süre tutabildikleri görülür. Bu da küfrün acıyı hafiflettiğini gösterir. Aynı zamanda sinirlenilen kişiye ya da nesneye küfür etmenin tatmin olma duygusuna yol açarak kişinin saldırganlığını azalttığı gözlenmiştir.

Küfürlü sözler iğrenme gibi yoğun duyguları vurgulamak amacı ile kullanılır. Hatta duyulan nefretin derecesini anlatmakta da küfürlü sözler kolaylık sağlar. Ancak bunun tam tersi de mümkündür. Pozitif duyguların abartılı hallerinde coşku ve sevinci gösterme görevi de küfürlü sözlere verilir.

Küfürlü sözler güldürme amacı ile de kullanılırlar. Örneğin çok sevilen bir komedyen olan George Carlin’ın şovlarında kullandığı küfürlü sözler, dinleyicilerin gülmesine neden olurken bazı kişiler tarafından da eleştirilmelerine yol açar. Jerry Seinfeld da şovlarında küfürlü sözlere yer verir ancak diğer komedyenler gibi bunu sıklıkla yapmaz. Ona göre güldürmek için küfürlü söz kullanmak bayağılıktır. Seinfeld küfürlü sözleri güldürmek için değil, dilin etkili bir öğesi olarak kullanır.

George Carlin

Önemli diğer notlar;

  • Ebeveynler çocuklarının yanında küfür etmekten kaçınırlar. Küfürlü sözlerin ahlaki değerleri aşındırarak kötü davranışlara neden olacağından endişe ederler. Oysa Bergen, ırkçı ve cinsiyetçi olanlar hariç küfürlü sözlerin çocukları olumsuz etkilemediğini savunur.
  • Küfürlerin çoğu tabulardan kaynaklanır ve gelişi güzel ortaya çıkarlar. Boşaltım ile ilgili küfürler dünyanın her yerinde tiksindirici bulunur. Ancak küfürlü sözlerin algıları çoğunlukla ülkeden ülkeye değişir. Toplumun yapısı da küfürlü sözlerin algısını etkiler. Örneğin toplumun demokratikleşmesi cinsel kimliği hedef alan küfürlü sözlerin terk edilmesine yol açar.
  • Pinker, küfürlü sözlerin yukarıda sayılan etkilerinin devam edebilmesini, sıradan olmamalarına borçlu olduklarını savunur. Yani küfürlü sözlerin güçlü duyguları ifade etmede kullanılabilmesi, öfkenin ve acının etkisini azaltması gibi pozitif etkilerinin kalıcı olması için küfürlü sözleri dikkatli kullanmamız gerektiğini söyler.
  • Bir çalışma; daha çok küfür eden insanların daha güvenilir bulunduğunu ortaya koymuştur. Küfürlü konuşan insanların dürüst bulunmalarının nedeni kibar görünmek amacı ile rol yapmamaları olmuştur.
  • Küfürlü sözlerle ilgili üzerinde durulması gereken bir diğer konu ise küfrün düşük sosyoekonomik kültürle ilişkilendirilmesidir. Bu kesinlikle doğru değildir. Küfürlü sözler tüm kültürel sınırları aşar. Küfür insanın dil gelişiminin doğal bir parçasıdır.

Kaynaklar

Benzer Kanıtlar