Günümüzde ağlayarak duyguları ifade etmek, çoğu ortamda hoş karşılanmıyor.  Oysa geçmişte bu böyle değildi. Romalılar, plasebo‘lara (Bu meslek erbabına plasebo denirdi.) para ödeyerek cenaze törenlerinin ağlama ritüellerini, daha güçlü bir şekilde yerine getirmeye çalışıyor, Roma, Yahudi ve Yunan toplumlarında, gözyaşı toplama şişeleri kullanılıyordu. Cenazenin yaslı sahipleri, saygı ve sevgilerinin ifadesi olarak, gözyaşlarını bu minik şişelerle topluyorlardı.

Gözyaşının, sosyal hayattaki manası, toplumlar ve tarihi dönemler arasında büyük değişimler göstermiştir. Tarih boyunca ağlama ve gözyaşının neden ortaya çıktığı ve ne işe yaradığı ile ilgili olarak birçok teori üretilmiştir. Bilimsel literatürde Hipokrat, Aristoteles, Darwin ve daha pek çoklarının ağlama ve gözyaşı ile ilgili teorileri yer almaktadır. Bugün de bilim insanları, ağlamanın fizyolojik altyapısını ve evrimsel gelişme mekanizmasını anlamak için deneyler tasarlıyor ve teoriler üretmeye devam ediyorlar.

Gözyaşının fizyolojik alt yapısı

Göz küresi göz yaşı zarı ile çevrelenmiştir. Gözyaşı zarı, 3 katmandan oluşur.

  1. Mukoza: Mukoza sayesinde, gözyaşı zarı göz yuvarlağına yapışır.
  2. Su tabakası: Çoğunlukla su olmakla birlikte, protein, antibiyotik ve mineraller de ihtiva eder. Göz küresini bakterilerden, sıcaklık değişimlerinden, tuzluluktan ve diğer etkilerden korur.
  3. Yağ tabakası: Bu tabaka suyu tutar, buharlaşma ile gözlerimizin kurumasını önler.

Ağlama türleri

Uzmanlar, ağlama türlerini üçe ayırıyor:

  1.  Koruyucu nitelikteki gözyaşıdır. Örneğin bir toz tanesi gözümüze kaçtığında, salgılanan gözyaşları.
  2. Refleks göz yaşlarıdır. Bu, daha tahriş edici durumlarda, örneğin gözümüze kirpik kaçtığında ya da ani ışığa maruz kalmamız gibi durumlarda salgılanır.
  3. Psikolojik olarak ta tabir edebileceğimiz, duygusal değişim sonucu ortaya çıkan gözyaşlarıdır. Bu ağlama türü insanlara özgüdür.

Bu üç durumda söz konusu olan gözyaşlarının kimyasal bileşenleri birbirinden farklıdır. İlk iki gözyaşı çeşidinin görevleri çok net bir şekilde anlaşılmakla birlikte, duygusal ağlamanın neden ortaya çıktığı ve ne işe yaradığı konusu tartışmalıdır. Konu ile ilgili birçok teori ortaya atılmış ve birçok çalışma gerçekleştirilmiştir.

Kimyasal iletişim, gözyaşı kokusu

İsrail, Weizmann Bilim Enstitüsünde bir grup araştırmacı, gözyaşı kokusunun etkisinin araştırıldığı deneysel bir çalışma gerçekleştirdiler. 40 deneğin katıldığı çalışmada, ilk önce kadınların hüzünlü bir film izleyerek ağlamaları sağlandı. Gözyaşları özel tüplere konuldu. Daha sonra erkek deneklere, bu gözyaşları özel çubuklar ile koklatıldı. Kontrol grubunda yer alan erkeklere koklatılan çubuklarda ise sadece su vardı. Gerçek göz yaşını koklayan erkeklerin testosteron seviyelerinin dramatik şekilde düştüğü, diğerlerinde ise herhangi bir değişiklik olmadığı gözlendi.

Araştırmayı yöneten, nörobiyoloji profesörü Noam Sobel, deneyi tasarlarken, duygu ve empatiyi gözlemlemeyi hedeflediklerini ancak tesadüfen, kadın gözyaşı kokusunun erkeklerin cinsel uyarılmasında düşüşe yol açtığını, bulduklarını bildirmiştir. Davranışçı nörobilim uzmanı Wysocki ise konu ile ilgili olarak geliştirdiği teorisinde, göz yaşının kokusunun kimyasal iletişimde etkili bir rolü olabileceği üzerinde durmaktadır.

Kadınlar, yumurtalarının döllenmeye hazır olmadığı adet döneminde hem daha az cinsel arzu duyuyor hem de daha çok ağlıyorlar. Gözyaşı kokusu ise erkeklerin cinsel arzusunu azaltıyor. Wysocki bunun, kadın ve erkeğin kimyasal bir iletişimle uzlaştıklarını gösteren bir kanıt olduğu görüşündedir. Bu çalışmanın verileri, evrimsel olarak geliştirdiğimiz kimyasal iletişim mekanizmasını daha iyi anlamak ve daha farklı özelliklerini keşfetmek için çıkış noktası olacaktır.

Kaynaklar:

Benzer Kanıtlar