Modern dünyanın en yıkıcı buluşu, sanayileşme sonrası dönemde ortaya çıkan büyük savaşlardır. Orta çağda gerçekleşmiş olan en büyük savaşlar bile bu büyük ölçekli savaşlar yanında zayıf çatışmalar gibi kalmıştır. Bilhassa Avrupa’yı kasıp kavuran savaşlar birçok ülkenin askeri bütçesini giderek artırmasına yol açmıştır. Ancak bunlardan biri ütopik bir pozisyon keşfetmiş, silahlanma ve mühimmat konusunda geliştirdiği ustaca politika sayesinde, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’nın tam ortasında kalmış olmasına rağmen komşularını tarafsızlığına saygı göstermeye ikna etmiştir.Dünyanın saat ve peynir denilince ilk akla gelen ülkesi olan İsviçre, esasen dört bir tarafı savaşın yıkıcılığı altında inlerken tarafsız kalmayı ve savaşlara dahil olmamayı başarmış olmasıyla hatırlanmalıdır.

Dünya Savaşları Öncesi

İsviçre, aslında Napolyon’un Avrupa içindeki eylemleri sonucunda oluşmuştur. Napolyon’dan önce İsviçre, ekonomik ve siyasi sorunlarla mücadele eden ve militarist hırslarla dolu komşuları tarafından sıklıkla taciz edilen bir ülkedir. Napolyon, İsviçre kantonlarının (topraklar) egemenliğini kısmen restore ederek İsviçre Federasyonun ortaya çıkmasında büyük rol oynamıştır. Napolyon yenildikten sonra 1815’de Viyana Kongresi İsviçre Federasyonu’nun bağımsızlığını tam olarak tanımış ve Avrupalılar da İsviçre’nin tarafsızlığını kabul etmiştir. Ardından İsviçre’de Katolik ve Protestan nüfusun çatıştığı iç savaş başlamıştır. 1848’deki Sonderbund Savaşı sonrasında bu iki grubun uzlaşabilmesi için yeni bir devlet kurulması gerekmiş ve böylece İsviçre Doğrudan Demokratik Federasyonu doğmuştur.

İkinci Dünya Savaşı

İkinci Dünya Savaşı boyunca İsviçre, Hitler’in tehdidini çok yakınında hissetmiştir. Nasıl hissetmesin ki, Hitler son derece hızlı bir şekilde bütün Avrupa’yı işgal ederken, İsviçre sınırındaki birliklerini de güçlendirmiştir. Bu dehşet ortamı İsviçrelilerin evlerinde silah bulundurmaya başlamasına neden olmuştur. Bazı tarihçilere göre Hitler’in İsviçre’ye saldırmaması, Viyana Kongresi tarafından verilen karara saygı duyması nedeni ile değil, silahlı İsviçre vatandaşlarının direnişlerinin gücünden çekinmesi olmuştur. Bazı tarihçiler gibi İsviçre vatandaşlarının birçoğu da evlerinde silah bulundurmanın ve tetikte olmanın önemine inanmış olmalılar ki o zamandan beri aynı tutumu benimsemeye devam etmişlerdir.

Bugün

İsviçre dünyada bireysel silahlanmanın en yoğun olduğu üçüncü ülkedir. (Birinci ülke ABD ve İkinci ülke Yemen) Ülkede ruhsatlı silah sayısının 2-3 milyon arasında olduğu tahmin edilmektedir. Bu da her 100 vatandaşa 29 silah düştüğü anlamına gelir.

İsviçre’de ordu tam zamanlı askerler yerine sivil gönüllülerden oluşur. Erkekler zorunlu askeri eğitimden geçirilirler ancak kadınlar reddetme hakkına sahiptir. Bu eğitim bittikten sonra ülkemizde de olduğu gibi askerler, sivil yaşamlarına geri dönerler. Ancak acil bir durum söz konusu olduğunda ülkelerini savunmak için orduda hizmet edeceklerini bilirler. Bazı kişiler daha üst bir eğitim alırlar ancak savaş ve çatışma olmadığından yüksek rütbeli askerler de memurlar gibi çalışırlar. Askerlik görevini tamamlayan kişiler silahlarını evlerine götürebilirler. Çoğu kişinin tercihi de bu yönde olur.

İsviçre doğrudan demokrasiyle yönetildiğinden halk, yasa yapma sürecine dahil olabilir. İsviçre’de 100 gün içinde 50.000 imza toplamayı başaran her hareket, bir yasanın kaldırılması, değiştirilmesi vb. konularda etkili olur. Başka bir deyişle İsviçre’de orduya ayrılan bütçeden kullanılacak teçhizata kadar tüm kararları halk verir. Yani İsviçreli askerler, emirleri takip eden piyonlar değillerdir. Onlar aynı zamanda silahların nasıl kullanılacağına ilişkin yürütme kararını veren vatandaşlardır.

İsviçre demokrasisinin askeri esnekliği, 2001 Eylül’ünde yaşanan trajediden sonra bir parça değişmiştir. Zoug şehrinde, Friedrich Leibacher adlı bir kişi tarafından gerçekleştirilen ve 14 kişinin ölümüne yol açtıktan sonra saldırganın da intihar ettiği olaydan sonra büyük bir infial yaşanmıştır. Bu nedenle ateşli silahların ve mühimmatın evlerde bulundurulması ile ilgili yeni bir düzenleme yapılmıştır. Vatandaşlar hâlâ evlerinde silah tutabilseler de aynı şey mühimmat için geçerli değildir.

Bu yasanın ülke çapında kabul edilmesinin altında yatan esas neden, İsviçrelilerin bireysel silahlanmalarının amacının kişisel güvenlik değil ulusal güvenlik olmasıdır. Halkın bu derecede yoğun bir şekilde silahlanmış olmasına karşın ülkede suç oranı son derece düşüktür. Her gün ortalama 30 silahlı şiddet olayı yaşanan ABD’nin aksine İsviçre’de Zoung’da yaşanan katliam dışında silahlı şiddet olayı yaşanmamıştır.

Bugün İsviçre’de, ülkenin günümüz modern dünyasında bu kadar tetikte olmasına gerek olmadığını düşünen, zorunlu askeri eğitime karşı kişiler ve kuruluşlar bulunmaktadır.

Kaynaklar:

  • Wikipedia: Dünya Savaşları sırasında İsviçre
  • Wikipedia: İsviçre’nin askeri tarihi

Benzer Kanıtlar