İnsanoğlunun rastgele şekillerden mana çıkarmak gibi zevkli bir uğraşı vardır. Bulutların şekillerine bakıp da balık, insan, çiçek vb. figürler görmeyen yoktur. Hatta 2004 yılında, 10 yıl boyunca özenle saklanmış bir dilim kızarmış ekmek, 28 bin USD’ye alıcı buldu. Çünkü peynirli sandviç yapmaya niyetlenen Floridalı bir kadın, kızarmış ekmeğin üstünde Bakire Meryem’in yüzünü andıran bir figür görmüş bundan çok etkilenmiş ve on yıl boyunca ekmek dilimini özenle saklamıştı.

Aslında sahip olduğumuz bu özellik yani baktığımız her yerde bir anlam ve ilişki arama eğilimimiz, en temel bilişsel becerilerimizden biridir. Evrimimizde ve türümüzü devam ettirmemizde, kalıpları ve örüntüleri fark etme kabiliyetimizin çok büyük bir önemi vardır. İnsansı (hominid) atalarımız, kalıp tanıma özellikleri sayesinde yiyecek bulabilmiş ve aynı zamanda yırtıcılardan kaçmayı başarmışlardır. Örneğin çalıların hışırtısının rüzgârdan mı yoksa avına pusu kurmuş aç bir yırtıcıdan mı geldiğini bilmek, ölümle yaşam arasındaki çizgiyi belirlemiştir. Benzer şekilde S şeklindeki bir ağaç kökünü gördüklerinde, bunu yılan görüntüsü ile birleştirmeleri de hayat kurtarıcı bir özelliktir.

Beyinlerimiz doğuştan kalıpları fark etme eğilimine sahiptir. Durumlara ve nesnelere bakarken aradaki bağlantıları bulmaya odaklanmış özel ve güçlü bir eğilime sahibiz. Noktaları birleştirmeye, neyin neden olduğunu anlamaya bayılıyoruz. Bu kabiliyetimiz sayesinde keşifler yapabiliyoruz. Dünyayı, evreni ve insanı anlamak konusunda sahip olduğumuz başarının büyük kısmını bu özel eğilimimize borçluyuz ancak öte yandan bu eğilim, yanlış yollara sapmamıza da neden olur. Örüntü tanıma beynimizin gerçekten harika bir özelliği olmakla birlikte maalesef ki beynimizde bu olağanüstü özelliğin verimliliğini artıracak doğru örüntüleri, yanlış örüntülerden ayıracak bir teşhis mekanizması gelişmemiştir. Bu nedenle beyinlerimiz bazen gerçekte var olmayan kalıplar da bulabilmektedir.

Örneğin kafamıza düşen kuru bir yaprağı, böcek sanıp havalara zıplamamız, ayağımıza sürtünen masa örtüsünü kedi ya da fare sanmamız gibi örüntü tanıma sistemimiz bizi yersiz korkulara yönlendirebilir.

İşte buna, yani beynimizin var olmayan kalıpları saptamasına apofeni denir. Bu fenomen bizi ilişkisiz şeyler ile hayatımızdaki olaylar arasındaki bağlantılar kurmamıza ve onları anlamlı olarak yorumlamamıza neden olabilir. Bu terim ilk olarak şizofreninin bir semptomu olan psikozlu düşünme sürecini tanımlayan Alman nörolog Klaus Conrad tarafından kullanılmıştır. Ancak şimdi apofeni insan doğasının bir özelliği olarak görülmektedir.

Uzaylı Kaya

Bir örüntü ya da bir ilişki keşfettiğimizde genellikle negatif sonuçları olabilecek keşfi dikkate alırız. Çünkü bunun maliyeti, diğer seçenekten yüksektir. Yine atalarımızla ilgili örnek üzerinden ilerleyelim. Diyelim kin binlerce yıl önce Afrika ormanlarında yürüyorsunuz, çalıların hışırdadığını duydunuz. Aklınızda kuvvetle muhtemel iki ihtimal belirdi. Hışırtı ya rüzgârdan ya da avını arayan aç bir yırtıcıdan kaynaklanıyor. Hangi ihtimali dikkate almak daha avantajlıdır? Negatif sonuçları olacak, yırtıcı hayvanın varlığı ihtimalini dikkate almak her daim avantajlıdır. Zira bu seçenek doğru çıkmazsa bir şey kaybetmezsiniz ama doğru çıkarsa hayatta kalma şansını yakalamış olursunuz. Bu nedenle, beynimiz yanlış pozitifler yerine yanlış negatifleri seçer.

Parelidolia

Bu aslında apofeninin görsel çeşididir. Bir şey gördüğümüzde, beynimiz bunu anlamlandırmak için önceden var olan bilgi, bağlam ve beklentileri kullanır. Bu yüzden sandviçlerde, bulutlarda, kahve telvesinde vb. olmayan şeyleri görüyoruz. Ayrıca, insan yüzü hafızamızdaki en bol bulunan imaj olduğundan, nereye baksak insan yüzüne benzer unsurlar görürüz.

Balıkesir’in Gömeç İlçesi’nin doğusunda yer alan Madra Dağı’ndaki Atatürk’ün profilini andıran kayalıklar! Bu kayalıklar Balıkesir yerine ülkemize uzak bir coğrafyada oluşmuş olsaydı muhtemelen görünen profil Atatürk yerine başka birinin yüzü olacaktı.

Apofeni bazı yanılgılara düşmemize neden olabilir. Bunlardan en sık rastlananı “teyit ön yargısı” (Daha detaylı bilgi için burayı tıklayabilirsiniz.) ve “kumarbaz safsatası”dır. (Konu ile ilgili detaylar için Kumarbaz Safsatası: Basit olasılıkları yanlış yorumlama tehlikesi, başlıklı makalemizi okuyabilirsiniz.)

Bunun gibi olumsuz neticelere yol açmasına karşın apofeni bilişsel yeteneklerimizin bir kusuru olarak görülmemelidir. Çünkü çevremize bu eğilimle bakabilmemizin sağladığı sayısız fayda vardır. Hayatta kalmamıza sağladığı önemli fayda yanı sıra apofeni sanatçılar için de büyük bir nimettir. Bir melodi için kanaryanın ötüşünden ilham almak, romana okuyucunun dikkatini çekecek püf noktalar yerleştirmek vb. apofeni sayesinde mümkün olmaktadır. Hatta pareidoloia olmasaydı Salvador Dali, eserleri ile yarattığı olağanüstü büyüyü yaratamazdı.

Salvador Dali’nin eserlerindeki pareidoloia unsurlarına örnekler!

Her şeyin ötesinde apofeni hayatlarımızın anlam arayışına da ışık tutar. Çünkü insanın mutluluğu, hayatta bulduğu anlamlarla yakından ilişkilidir.

Not: Normal şartlarda apofeni herhangi bir tehlike arz etmez ancak şizofreni gibi bir durum söz konusu patolojik bir hale gelebilir.

Kaynaklar:

Benzer Kanıtlar