İnsan beyni ile ilgili bilgiler arttıkça, konu ile ilgili mitler de artıyor. Şüphesiz mitin yaygınlaşmasında en büyük pay, temeli olmayan bilgilerin bazı “sözde kişisel gelişim uzmanları” tarafından temeli varmış gibi kullanılması. Bu mitlerin başında da neredeyse herkesin duymuş olduğu, beynimizin kapasitesinin sadece yüzde onunu kullanıyor oluşumuz geliyor. Albert Einstein’ın adının da karıştırıldığı, beynin büyük bir bölümünün kullanılmadığı iddiası, bilimsel olarak doğru değildir.

Umut

2014 yılında çekilen Lucy adlı filmde, nörolog Profesör Norman(Morgan Freeman) “İnsanın beyninin kapasitesinin sadece yüzde onunu kullanılabildiği tahmin ediliyor” der ve ekler “Bir de yüzde yüzünü kullanılabildiğini hayal edin!

Sahibi olduğumuz organın mevcut kapasitesi ile iyi kötü yaşayıp giderken, bu kapasitenin yüzde doksan artma potansiyeli taşıdığı ile ilgili bir haber her şeyden önce umut vericidir. Bununla birlikte bütün insanların benzer bir potansiyele sahip olup, aradaki farkın sadece potansiyelin ne kadarını kullanabildiğin ile alakalı kılınması, kendisini şanssız hissedenler için de muhteşem bir haberdir.

Tevatürün kaynağı

Bu mitin nereden çıktığı konusunda en popüler açıklamalardan biri, 19. yüzyıl sonlarında ya da 20. yüzyılın başlarında yapılan nörolojik araştırmaların yanlış anlaşılmasıdır. Büyük filozof ve psikolog William James’in dahi çocuklarla ilgili olarak yaptığı çalışma sırasında, “vasat düzeydeki insanlar zihinsel enerjisinin yüzde onunu kullanıyor” şeklinde söylemi yanlış anlaşılmış ve hatta Lowell Thomas tarafından kaleme alınan bir kitabın ön sözünde, “beynimizin potansiyelinin yüzde onunu kullanıyoruz ” ifadesi ile yer almıştır. Çalışma, egzersiz ve büyük çabalar harcandığında insan beyninin belli fonksiyonlarının geliştiğini biliyoruz. William James’in, beynin performans artışını, kullanılmayan beyin dokularının, kullanılmaya başlaması gibi açıklaması kesinlikle olmamıştır.

Bir diğer popüler açıklama ise 1930’lu yıllarda beyin cerrahı Wilder Penfield’ın beynin bir bölümünde, elektrik uyarılarına karşı bir tepki görememesi üzerine, bu bölgeye “sessiz korteks” adını vermiş olmasıdır. Sessiz korteks, beynin kullanılmayan bölgeleri olduğu yönünde bir yoruma neden olduğu düşünülüyor. Ancak bugün, beyin görüntüleme teknikleri ile yapılan gözlemler sayesinde, beyindeki tüm dokuların işlevsel olduğunu biliyoruz.

Neden doğru değildir?

  1. Öncelikle bu bilginin ortaya çıkışına ait yayınlanmış bilimsel bir çalışma yoktur.
  2. Beyin görüntüleme teknikleri ile yapılan gözlemler, beynin (varsa hasarlı alanı hariç) tüm alanlarının kullanıldığını göstermektedir.
  3. Beynin bir bölümünün kullanılmaması, evrimsel gelişim ilkelerine aykırıdır. Vücut ağırlığının %2’sine sahip bir organın, enerji kaynaklarının %20’sini kullanmasına rağmen büyük bir bölümünün işlevsiz olması, evrimsel gelişim ilkelerine uygun değildir.
  4. Her türden beyin hasarı, belli bir oranda bir yetenek kaybına neden olur. Eğer beynin bir bölümünü kullanıyor olsaydık, bazı beyin hasarlarında hiçbir yetenek kaybı olmazdı. Oysa gerçekte küçücük hasarlar dahi büyük yetenek kayıplarına neden olmaktadır.
  5. Nörobilim, beyinde kullanılmayan bir dokunun var olması durumunda, o dokuların bozulacağını ve asla yeniden kullanılamayacağını söylüyor. Eğer bu doğru olsaydı, tüm otopsilerde bozulmuş yapıda beyin dokusuna rastlanması gerekirdi fakat sadece beyin hasarı görmüş kişilerde bozulmuş dokulara rastlanmaktadır.

Kaynaklar:

Benzer Kanıtlar