Güzellik bakanın gözünden gelir diyen atasözü, Aurora Borealis için geçerli değildir. Çünkü Dünya’da, Aurora Borealis’in yani Kuzey Işıkları’nın manzarası kadar görülmesine değer verilen bir manzara yoktur. Her yıl binlerce insan, bu güzelliğe tanık olma ümidi ile yollara düşer. Üstelik sadece onu görme heyecanı ile yetinmek zorunda kalma ihtimalini bilerek. Çünkü en iyi gözlemin yapılabildiği bölgeye; görülme ihtimalinin en yüksek olduğu tarih aralığında bile gitsek bu olağanüstü manzarayı görmek bir şans meselesidir.

Bu büyüleyici fenomen, pek çok fiziksel etmenin bir araya gelmesi ile ortaya çıkar. Aurora kutupsal ışık demektir. “Aurora Borealis” terimi, kuzey yarım küredeki auroraları belirtirken, güney yarım kürede görülen auroralara “aurora australis” denir. Aurora’nın neden ortaya çıktığına dair sebeplere girmeden önce, nerede olduklarına bir göz atalım.

Nerede Görülür?

Aurora oluşumu “Aurora Bölgesi” olarak bilinen bantta gerçekleşir. Auroranın oluştuğu bölge 3°-6° arası paraleller ile 10°-20° arası meridyenlerdir. Gün boyunca gerçekleşseler de geceleri çok daha belirgin bir hale gelirler. Bu olağanüstü oluşumlar, ilk kez 1860’ta Elias Loomis ve daha sonra 1881’de Hermann Fritz tarafından tanımlanmıştır.

Görülme olasılığı en yüksek olan tarihler: 23 Eylül 21 Mart arasıdır. Görülme olasılığı en yüksek olan coğrafi bölge ise İskandinavya, İzlanda, Grönland, Kanada, Alaska ve Kuzey Sibirya’dır. Bu alan, manyetik kutbunun çevresinde yaklaşık 2.500 km çapında bir halkadan oluşur.

Aurora Borealis’in görülebileceği alan “Aurora Bölgesi” olarak tanımlanmış olsa da jeomanyetik fırtınalar nedeniyle, bazen bölgenin altındaki enlemlerde de gözlemlenebilir. Jeomanyetik fırtınalar, atmosferimizde geçici olarak ortaya çıkar ve Aurora ovalinin geçici olarak genişlemesine yol açar. Fırtınaların görülme sıklığı 3 yıl ile 11 yıl arasında değişir.

Şekil ve Renk

İki ana formdan söz etmek mümkündür. Birincisi aourora denildiğinde akla ilk gelen dağınık formdur. Diğeri ise en parlak aurora formlarından biri olan “Perde tipi Aurora”dır.

Perde tipi Aurora, her biri manyetik alan yönünde uzanan paralel ışıklardan oluşur. Bunlar genellikle doğrusal değil, yay şeklinde olur ve insanın başka bir ışık kaynağına ihtiyaç duymadan rahatlıkla okuyabilmesine izin verecek ölçüde parlak olabilir. Aurora genellikle göz alıcı yeşil bir renkte görülür ancak bazen kırmızı, pembe, mavi ve mor renkte de olabilir.

Auroranın bu kadar farklı renklerde olmasının nedeni atmosferimizin oksijen, azot vb. daha birçok farklı bileşenden oluşmasıdır. Güneşten gelen yüklü parçacıklar atmosferin atomlarına ve moleküllerine çarptığında bu atomları harekete geçirir ve onları aydınlatır.

Farklı atomlar hareketlendiklerinde renk spektrumunun farklı renklerini yansıtırlar. Modern dünyamızda en fazla aşina olduklarımızdan biri tabelaları aydınlatan neon ışıklardır. Neon gazının içinden geçen elektrik, neon gazının hareketlendirerek parlak kırmızı ve turuncu bir renk almasına neden olur. Aslında Aurora ile Neon ışıkları temelde aynı prensiple oluşmaktadır.

Özetle farklı gazlar hareketlendiklerinde farklı renkler verirler. Örneğin yaklaşık 100 km uzaklıktaki oksijen sarı-yeşil renge yol açarken daha yüksek irtifadaki oksijen (yaklaşık 320 km) kırmızı auroralar yaratır.

İyonik azot mavi ışığa yol açarken; nötr azot, auroranın kırmızı ile mor arasında dalgalanan renklerine neden olur.

Bilimsel Açıklamalar

Aurora’nın oluşumunun temel nedeni, gezegenimizin manyetik alanıdır. Manyetik alanların nasıl auroralar oluşturduğunu anlatmanın en iyi yolu bir analoji üzerinden ilerlemektir. Bir mıknatıs çubuğunu Dünya olarak düşünelim. Bildiğiniz gibi mıknatıs çubuğunu demir tozlarına yakın bir mesafede hareket ettirecek olursanız demir tozları, mıknatısın etrafında bazı desenler oluştururlar. Dünya’nın çekirdeğinin yarattığı manyetik alanı mıknatıs çubuğunun devasa boyutlu bir formu olarak düşünebiliz.

Kuzey Işıklarına neden olan diğer ana faktör ise yüklü parçacıklardır. Dünya’nın etrafı küçük yüklü parçacıklardan oluşan bir plazma tabakası ile kaplıdır. Yüklü parçacıklar, pozitif iyonlar ve elektronlardan (bunlar negatif yüklüdür.) oluşur. Dünya’nın doğal manyetik alanında bir araya gelen yüklü parçacıklar, belirli bir yönde hareket etmeye başlarlar. Parçacıklar manyetik alan boyunca sıraya dizilmiş bir şekilde yolculuk ederler ve bu dizi, spiraller oluşturarak birbirlerine dolanır. Yani yüklü parçacıklar aourora’nın en önemli mühimmatıdır.

Şimdi geldik bu mühimmatın ateşlenmesine: Bu minik enerjili parçacıklar (öncelikle elektronlar) kuzey yarımküreye giren manyetik akış boyunca hızlanırlar. Burada gaz atomları ile çarpışırlar ve ışık enerjisine dönüşürler. Kuşkusuz Güneş de auroranın oluşumunda hayati bir öneme sahiptir. Güneş’in atmosferi, atom altı parçacıklarından oluşan hidrojendir. Bu parçacıklar, Güneş’e yakınlığı nedeni ile sürekli olarak kaynar ve çok yüksek hızlara ulaşarak dışarı doğru akar. Bu da güneş fırtınalarına yol açar. Güneş fırtınaları süreki olarak Dünya’nın manyetik alanını iterek şeklini değiştirir.

Güneş fırtınaları, Dünya’nın manyetosferini iterek, Güneş parçacıklarının manyetosfere girmesine yol açar. Bu parçacıklar, manyetosfere girdikten sonra güneşe doğru hareket ederler. Bazen, koşullar uygun olduğunda, güneş fırtınasından kaynaklanan basınç birikmesiyle kutuplar arasında, bir pilin iki ucu arasındaki voltaj gibi bir elektrik voltajı oluşturur. Bu voltaj, 10.000 volta kadar ulaşabilir! Bu voltaj yükü, parçacıkları daha da hızlandırır ve çok sayıda elektron iyonosfer denilen atmosferin üst katmanına doğru itilene kadar alan çizgileri boyunca kuzeyde ve güneyde doğru yoğunlaşarak auroraların olağanüstü manzarasının ortaya çıkmasını sağlarlar.

Kaynaklar:

Benzer Kanıtlar