İnsanoğlunun en can sıkıcı konusu ölümdür. Bize kadar ulaşmış en eski mit olan Gılgamış destanın da temasıdır. Gılgamış, ölümsüzlüğü aramak için yollara düşmüş güçlü bir kraldır, yolculuk boyunca karşısına çıkan aslanları, akrep adamları, ölümsüzlük ırmağının denizcilerini alt eder ama yine de ölümsüzlüğü bulamaz.

Hepimiz çok iyi biliyoruz ki, hikayemiz nasıl başlamış ve sürmüş olursa olsun, perde kapanmadan hemen önce Gılgamış’ın çaresini bulamadığı dert bizi beklemektedir. Ancak bir denizanası türü olan, Turritopsis Dohrnii biyolojik olarak ölümsüzlüğü bulmuş. Bu özellik, bir süper kahraman özelliği gibi düşünülmemelidir çünkü ölümcül bir yara alırsa, Turritopsis Dohrnii de ölür. Bu denizanasının yaşamı birbirini takip eden evrelerden oluşur. Gençlik(polip) ve yetişkinlik(medusa) evreleri.

Bu  iki evre gece ve gündüz gibi birbirini takip eder. Hayat şartları zorlaştığında veya bir hastalık söz konusu olduğunda, Medusa evresindeki denizanası, bebeklik günlerine dönerek, yaşama yeniden başlayabilir.

Ölüme çare bulunmadı, ancak bir önceki yüzyılda bizi kolaylıkla öldürebilecek hastalıkları iyileştirmeyi öğrendik. 19.yüzyıl gibi yakın bir zamanda, en iyi doktorlar bile enfeksiyonu nasıl önleyeceklerini ve dokulardaki çürümeyi nasıl durduracaklarını bilmiyorlardı. Basit yaraları olan askerlerin uzuvları kangren korkusu ile kesiliyordu.

Günün birinde Turritopsis Dohrnii gibi, biz de Gılgamış Destanı’nı gerçekleştirebilecek miyiz bilinmez ama bu büyük hayalin arzusu sayesinde, son 200 yılda büyük bir yol kat ettik. Ortalama yaşam süresi 25-40’tan, 67’ye hatta gelişmiş ülkelerde 80’e çıktı. Bu da bizi modern çağın “Gılgamışları” yapmaya yeter.

Kaynaklar:

Benzer Kanıtlar