Roma İmparatorluğu’nun hâkim felsefesi olan Stoacılık örgütlü bir hareket olarak yaklaşık beş yüzyıl boyunca devam etmiştir. Bu dönemde Yunan Felsefesi, “Yunan” olmaktan çıkmış ve uluslararası bir boyut kazanmıştır. Daha çok ahlak felsefesi ile öne çıkan Stoacılık aslında insan yaşamının bütününü kucaklayan bir felsefedir.

Tarihi

İlk Stoacı filozofların çoğunluğu Suriyeli, sonrakilerin büyük bölümü ise Romalıdır. Stoacılığın en önemli özelliklerinden biri toplumsal hiyerarşinin tüm katmanlarına yayılmış bir felsefi kuram olmasıdır. Hatta en ünlü temsilcileri arasında Epiktetos gibi köleler, Marcus Aurelius gibi imparatorlar vardır. Zenon’dan sonra gelen kuşaklarda hemen hemen bütün krallar Stoacı olduklarını açıkça ifade etmişlerdir.

Temelleri

Stoacı felsefe odağına “akıl”ı koyar. Onlara göre var olan bütün gerçeklik, aklımızın bize sunduğu biçimiyle bu dünyadır. (Bu anlamıyla dünyayı ‘Doğal Dünya’ olarak adlandırırlar.) Daha yukarıda bir gerçeklik gizlemeyen Doğal Dünya ussal ilkelere tabidir ve akılla kavranabilir. İnsan da Doğal Dünya’nın bir parçasıdır. Onlara göre Tanrı, insanı ve doğayı (yani her şeyi) dolduran ussallık ruhudur. Dolayısıyla Tanrı dünyanın dışında, ondan ayrı değildir; bu dünyadadır ve her yeri kaplar. Bir başka deyişle Tanrı bu dünyanın aklıdır.

Marcus Aurelius

Ölüm

İnsan, doğa ile bir olduğundan ve doğadan daha yüksek bir alan bulunmadığından, öldüğünde de başka bir yere gitmez. Çünkü gidecek başka bir yer yoktur. İnsan öldüğünde çözülür ve doğaya karışır. Stoacılık ününü ve güçlü etkisini bu inanca dayanan etik anlayışa borçludur.

LEONARDO ALENZA – Romantik İntihar “Sátira del suicidio romántico” (Museo Romántico, Madrid, c. 1839)

Etik tavır

İnsanın kontrolü dışında olup bütün insanlar için kaçınılmaz olan ölüm ve bela karşısında tavrımız onları vakur bir şekilde karşılamak olmalıdır.

Duygular

Doğayı ussal ilkeler yönettiğinden her şeyin olduğu gibi olmasının nedeni vardır. Onu değiştiremeyeceğimiz gibi bunu istemeyiz de. O nedenle, ölümlü varlıklar olmamız gerçeği ya da bize kişisel bir trajedi gibi görünen belalar karşısındaki tavrımız dingin (asude) bir kabulleniş olmalıdır. Eğer duygularımız buna isyan ederse demek ki yanlıştırlar. Stoacılara göre duygular yargılardır. Doğru da olsalar yanlış da olsalar duygular birer ‘bilgi’dir. Yani bilişsel birer ögedirler. Bu yüzden insan duyguları akıl süzgecinden geçirebilir ve yanlış bilgileri doğru bilgilerden ayırabilir. Bu işlemden geçirme bir yaşam düsturuna dönüştüğünde duygularımız tamamen ‘doğru’ olur. O zaman da doğa ile gerçekten birleşmiş oluruz. Örneğin aç gözlülük, paranın iyi olduğu ve onu elde etmek için her yolun mübah olduğu yargısına dayanır ve yanlış bir yargıdır. İnsanın bu yanlış duygudan kurtulmasının tek yolu, “tamah etmeyi” akıl süzgecinden geçirmektir.

Yaşamı sona erdirme hakkı

Stoacılar, yaşamın iniş çıkışlarına çoğu zaman serinkanlı ve vakarla katlanma gücünü gösterirler. Fakat onlar için bile (örneğin kişisel bir yıkım ya da utanç veya ölümcül bir hastalığın verdiği ıstırap gibi) artık yaşamı sürdürmek istemeyecekleri bir an gelebilir. Onlara göre bu gibi durumlarda yapılacak en ussal şey acısız bir yoldan yaşama son vermektir. Onlara göre yaşam bir sahnedir ve rolünü oynayan oyuncunun sahneden inme zamanını da bilmesi gerekir. Tanınmış Stoacıların büyük çoğunluğu intihar ederek yaşamlarına son vermişlerdir.

Seneca’nın ölüm tasviri

Stoacı öğretinin etkileri

Stoacı etik (ahlak felsefesi), Stoacılarla uyuşmayan kişiler tarafından bile etkileyici ve hayranlık verici bulunmuştur. Bu etiği yaşama geçirmek kolay değildir; aslında adını hak eden bir etiğin öne çıkan niteliklerinden biri uygulanmasının zor olmasıdır.

Seneca’nın, Epiktetos’un ve Marcus Aurelius’un eserlerini kaleme aldığı dönemde yayılmaya başlayan Hristiyanlık üzerinde şüpheye yer bırakmayacak bir etkisi vardır.

Stoacı sözcüğü günümüzde “zorluklarla sızlanmadan katlanabilen” kişiler için kullanılan içinde hayranlık duyulan bir ifadenin gizli olduğu bir anlam taşımaktadır.

Günümüzde kendisine stoacı dememesine rağmen özünde stoacılar ile aynı etik ülküyü benimsemiş çok sayıda insan olduğunu da rahatlıkla söyleyebiliriz.

Eğitimde Latince’ye ağırlık veren Avrupa ülkelerinin kültürlerinde, Stoacı öğretinin güçlü izlerine rastlanır. İngilizlerin soğuk mizaçlarına yol açan duygularını ifade etmek konusundaki çekingenliğin İngiltere’nin devlet okullarındaki eğitime kök salmış Stoacı yaklaşımlardan kaynaklanması bu konuda en sık verilen örnektir.

En ünlü Stoacılar

Seneca, Marcus Aurelius, Cicero, Diogenes, Laertius ve Sekstos Emperikos.

Seneca

En ünlü Eserler

  • Seneca’nın Mektupları
  • Seneca’nın Söylevleri
  • Epikteteos’un Söylevleri
  • Marcus Aurelius’un İtirafları

Kaynaklar:

Benzer Kanıtlar