İlk insanlar olarak bilinen insansı canlılar, günümüzden yaklaşık olarak 2,5 milyon yıl önce ortaya çıktı. Aradan geçen uzun yıllarda gezegenimiz, insanın gelişerek baskın tür haline gelmesine sahne oldu. Tarım, bilim, teknoloji vb. alanlarda insanoğlunun gösterdiği büyük ilerleme ve insan nüfusunun giderek artması, bazı türlerin neslinin tükenmesine neden olurken eko-sistemin de değişmesine etki ediyor. İnsanoğlunun gezegenin kaynaklarını bu şekilde tüketmeye devam etmesi durumunda, birkaç yüzyıl içinde kitlesel bir yok oluşun gerçekleşeceği tahmin ediliyor.

Eğer bu tahminler gerçekleşir ve insanlık için kitlesel bir yok oluş meydana gelirse Dünya nasıl bir yer olur diye hiç düşündünüz mü?

Bu senaryo imkânsız gibi görünüyor olabilir ama aslında insan, sadece son birkaç bin yılda bunun imkânsız olmadığına birkaç defa tanık oldu. 14. yüzyılda “Kara Ölüm” adı ile anılan salgında Avrupa nüfusunun %70’i yaşamını yitirdi. 1900’lü yılların başında ortaya çıkan grip salgını (influenza pandemic) dünya çapında 75 milyon insanı etkiledi.

İnsanlar bir hastalık ya da başka bir felaket nedeni ile değil de sanki sihirli bir değnek değmiş ve büyücü “insanlık yok olsun” demiş gibi ansızın yeryüzünden silinseler, Dünya neye benzer?

Evler

İnsanoğlunun bakım ve onarımı söz konusu olmadan birkaç on yıl içinde evlerin birçoğu çöker. Şimşekler nedeni ile binaların çatılarında yangınlar çıkar. Ahşap yapılar termitlerin saldırısına uğrar. Çatlaklardan sürüngenler ve bitki sürgünleri girer. Su sızıntıları meydana gelir.

Beton yapılar da hava şartları dolayısıyla aşınır ve dökülmeye başlar. Soğuk bölgelerde borular donarak patlar, başta bodrum katları yavaş yavaş toprak ve suyla dolar. Sonunda evler sanki hiç var olmamış gibi olurdu.

Hayvanlar nasıl etkilenir?

Kuşkusuz evcil hayvanları ve çiftlik hayvanlarını nesli tükenmekle adapte olma arasında geçen bıçak sırtı zamanlar bekleyecektir. Bugün yeryüzünde 1,5 milyardan fazla inek, 1 milyar civarında domuz, 20 milyar tavuk bulunmaktadır. İnsanın varlığının ortadan kalkmasıyla bunların birçoğu açlıktan ölecektir.

Yapay seçilimle evrimleşen kedi ve köpek türleri, vahşi yaşamdaki kuzenleri kurtlar, leoparlar, aslanlar ve kaplanlar gibi gelişmiş avcılarla rekabet etmekte zorlanacak, birçoğu yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalacak ya da uyum sağlamanın bir yolunu bulacaklardır.

Sıçanlar ve hamam böcekleri gibi insan atıkları ile beslenen türlerin popülasyonunda da dramatik bir düşüş yaşanacaktır. Saç bitlerinin nesli ise hızla tükenecektir. Fareler çok kısa bir sürede, şahinler ve kartallar gibi yırtıcı hayvanlar için daha açık hedefler haline gelecek ve böylece onların da popülasyonu düşecektir.

Okyanuslarda balık sayısı önemli oranda artacak, birkaç yüzyıl sonra hayvan türleri insanın varoluşundan önceki dengesine kavuşacaktır. 

Büyük şehirlerde neler olur?

Eğer kanalizasyonlardaki suyu dışarı atmak için kullanılan su pompaları duracak olursa 36 saat gibi kısa bir süre içinde bütün yeraltı tünelleri su ile dolar ve metrolar kullanılmaz hale gelir.

Sıçanlar saklanmayı bırakıp, her yerde dolaşmaya başlar. Ağaç kökleri, cadde, sokak ve otobanları tahrip ederek her bir yandan uzayan sürgünler ve filizler insan yapımı her şeyi yutar, hayvanat bahçelerindeki hayvanlar kaçarak şehirde dolaşmaya başlar. Yani şehir, kademe kademe doğal bitki örtüsüne geri döner.

Londra Köprüsü, Empire State binası gibi büyük ve çelik yapılar da su sızıntıları nedeni ile tahrip olur. Yollar nehirlere dönüşürken Tac Mahal, Sidney Opera binası ve Pizza kulesi gibi ikonik yapılar da korozyondan kurtulamaz. İnsanlığın ortadan kaybolmasından 100 yıl kadar sonra barajlar çöker.

İnsandan izler

15-20 bin yıl sonra insan etkileri görünmez hale gelecektir. Ancak kuşkusuz bilimsel araştırmalar yapılabilecek olsa insanlığın varlığı ile ilgili işaretler bulunabilir. Seramik, pirinç ve plastik malzemelerden üretilmiş eşyalar uzun süre varlıklarını sürdürebilirler. 

Rushmore Dağı’na oyulmuş olan dört başkan (George Washington, Thomas Jefferson, Theodore Roosevelt ve Abraham Lincoln) anıtının 7 milyon yıl varlığını sürdüreceği tahmin edilmektedir.

1986 yılında meydana gelen Çernobil kazasından sonra terk edilen Ukrayna şehri Pripyat, uzaktan bakıldığında halen sağlam bir şehir gibi görünüyor ancak binaların bozulmaya başladığı da fark ediliyor.

Kuzey Kore ve Güney Kore arasında 1953 yılında 250 km’lik bir şerit boyunca uzanan güvenli bölgeden insanın elini eteğini çekmesi ile bölgede 1.600 tür nadir rastlanan bitki, 300 tür nadir rastlanan mantar yetişmeye başlamıştır. Üstelik bölge, nesli tükenmekte olan birçok hayvana ev sahipliği yapmaktadır.

Sonuç olarak, doğanın insanın izlerini silmek konusunda muazzam bir güce sahip olduğu açıktır.

Kaynaklar:

Benzer Kanıtlar